tavsiye ederim: www.hepsiburada.com

Air wick in mangolu bir kokusu var onu kullanıyorum ben.

Airwick mango +1

arka kontuk başlığının altına sıkıştırıyosun kesinlikle akmıyor, taksicilerden gördüm bende :)

ama benim rotam bu değil ki. tramvay hattını takip ederek yürüyeceğim. ara sokaklardan geçe geçe çekilmez yoksa o kadar yol. "e ona göre belirle o zaman aq" dersen, beceremedim bi türlü.

çok rampa değil ya aslında, beyazıt'a doğru çıkarken biraz zor oluyor ama 5 dakikalık falan orası da. zaten okuldan sonra eve giderim direkt, yorulsam da sorun yok.

okuldan eminönüne çok yürüdüm de, eminönünden okula hiç yürümedim:)
muaddibin verdiği yöntemde rampa etkisini artı ve eksi olarak hesaplayabilirsin.

yürünmeyecek yol değil, çok yürümüşlüğüm de var ama bu sıcakta yokuş yukarı yürüyüp perişan olacağına tramvaya bin derim.

biz arkadaşlarla geze geze yürümüştük ve 1 saat kadar sürmüştü ama sen bunu her gün yapacaksan bir de okula gelip gitme amaçlı yapacaksan bence zor olur ama 30 dakikada falan yürürsün. 5 gün gelip gitmek çekilir mi bilmem. Aylık akbil alsan 70 TL falan sanırım daha karlı olmaz mı? 5 gün boyunca tramvaya binmesen bile günlük 3 TL falan yol parası vereceksin. 60 TL yapar ayda ki sadece okul için toplu taşıma kullanacağını düşünürsek. 70 TL verirsin en azından rahat rahat tramvayla gidip gelirsin.

Arkadaşımın biri, Datça'da 2 katlı yazlığın(ikinci katı dublex) alt katını şu sıralar birine 100.000 TL'ye satma aşamasında. Dublex olan üst katını da 270-300 bine satmayı düşünüyorlar. Yazlık denize 500 metre - 1 km uzaklıkta. Fikir olsun diye söyledim.

çanakkale taraflarına bakabilirsiniz, bizim yazlığımız da ezine-geyikli'de ama fiyatları çok bilmiyorum doğrusu.

güzelçamlı - davutlar / kuşadası

güzelçamlı-davutlar +1

burhaniye

Yalovayi dusunmez misin, ben yeni geldim ordan, hem istanbula cok yakin ama denizi mukemmel mi, hayir tabi ki, yine de bilgin olsun, fiyatlar da uygun

abi nikaha da şortla gidilmez ki. sallamadığın biri olsa hadi tamam dicem -ki o da saygısızlık bence- ama yakın bir arkadaşının nikahı bu. şortla nikaha mı gidilir lan ahaha.

özensiz olur. şu sıcakta da bunalır insan ama ya.

benim nikahıma aynı şekilde gelmiş olan kuzenimi her bir araya gelişimizde yerin dibine sokuyorum o hareketinden dolayı.

ben gidiyom valla. sanki devlet dairesi...

önem vermediğini göstermiş olursun. sıcak mıcak ama 2 saatlik katlanıverin

arkadaşın ablası.
düzgün bir şort tişört kabul edilebilir bence.

Ayıp olur bence de. Kuzenimin eşi kardeşimin düğününe yamuk yumuk bir kravat ve pantolonun dışına çıkmış bir gömlekle geldi diye hala lafını ederler.

Kısa kollu ceket ile kombinlersen, tüm dikkatleri üzerine çekersin.

Soruya cevap olarak, bence ayıp olur. Tişört neyse de şort ile nikaha gidilmez bence.

Herseyin bi usulu var. Enikonu 2 saat sabredebilirsiniz.

parmak arası terlik giy alta da.

bir şey olmaz yavaşlarsın normal bir şekilde. sonuna kadar basarsan araba stop eder.

Yavaşlarsın. İyice durma noktasına gelince debriyaja basmazsan araba stop eder sadece.

Normali elbette ki o ben yavaşlamak için sormuyorum zınk diye bastığımı farzedin frene 120 km hızla?

Emniyet kemeri takmıyorsan ön cama yapışırsın. Arkada yolcu varsa ve kemer takmıyorsa öne gelir.

abi nasıl bir cevap bekliyorsun, nabacaksın uzaya mı çıkacaksın bu hareketle. abs varsa olabildiğince hızlı yavaşlar araba, yoksa tekerlekler yerden kesilir büyük ihtimalle spin atıp takla falan atarsın. bununla debriyajın bir alakası yok ama yani.

Ek soru olsun aracın takla atma ihtimali yüzde kaç?

zink diye durmazsin ama zink diye yavaslarsin. cok yavasladigin icin de devir duser, vites takiliysa araba istop eder. takili degilse yolun egimine bagli olarak ya kendiliginden durursun bi sure sonra ya da yokus asagi-yukari kendi kendine sallanir gider araba.

inheritance +1

Millet bilmiyor mu bunu yavaşlarsın diyor normal bir şekilde :)

bir anda frene abanırsan sürdüğün arabanın modeline göre savrulabilirsin. abs devreye girebilir ki ben de bir kere böyle son hız önümdeki tırın altına girmek üzereyken abs devreye girmişti de sıyırmıştım.

Yakuza soru sorma platformunda kafamıza takılan bir soruyu soruyoruz uzaya falan çıktığımız yok fikrin yoksa cevap vermeyebilirsin basit birşey.

Hicbirsey olmaz, devirden dusene kadar araba da motor da yavaslar, hala debriyaja basmazsan sonunda stop eder.

Edit: Aniden freni koklersen -arabanin kontrolden cikmadigini varsayalim- daha cabuk stop eder fark bu.

Sirf senin icin bugun otobanda 160 ile giderken frene asildim. Araba dumduz durdu abs esp devreye girdi tabi. Tamamen durunca stop etti. Dortluleri yakmistim saglamim.

www.sahibinden.com

şimdi saydım 49 tane var bende. sahibindene mi koysam baya piyasası varmış.

Bende de 100 den fazla var sanırım ama bakmam lazim annem çaktırmasan çöpe atmış olabilir.

abi hala efsane yalnız ya, linke baktımda bi hoş oldum :(

bende yüzlerce var. Sahibindene koysam parayı kırarım :D hatta şu en eski bugs bunny tasolarından bile var :)

yav var da bi tane verin işte hayrına arkadaşlar, bulamıyorum valla kimseden.

Mecidiyeköy'den alabilirsen ben vereyim, benimkiler duruyormuş gerçekten.

bence en iyisi için:
(bkz: çamlıbağ şarapçılık)

Camlibag evet iyidir, isletme olarak da cok canayakinlar. Gidip sirayla tadin saraplarini. Kuntra'yi tavsiye ederim, yanlis hatirlamiyorsam adanin kendi uzumu.

ataol, gülerada ve talay.

üçü de iyidir. gülerada daha uygun ama ada dışında bulması zor.

talay ve çamlıbağ en meşhurları. tatman lazım aslında. ben içmediğim için çok anlamam ama geçen sene arkadaşımı götürmüştüm oraya sıra sıra hepsini gezdirmiştim. herkesin beğendiğini beğenmedi, kendi ağız tadına uygun bir şey aldı. fırsatın varsa gidip sırayla tatman en iyisi.

tek kuş anladığım kadarıyla. bence bırakmayın. yanınızda götürme şansınız varsa götürün, bırakabileceğiniz iyi bakacak biri varsa ona bırakın ama 3 gün yalnız kalırsa intihar edebilir.

sadakatsiz + 1

Birkaç gün bir şey olmaz. Yeter ki yemi, suyu olsun.

illa bırakacaksan da radyo falan aç hayvan yalnız kalmasın. tabii çok sesli açma gece uyuyamaz sonra.

abi kafesin içini bi iyice temizle, boku püsürü kalmasın. tertemiz olsun. yemini, suyunu da gitmeden önce yenile iyice. idare eder o. kapısını falan açık tutma, saçmasapan bi yere düşüp çıkamayabilir oradan. idare eder kafeste 2-3 gün.

Mumkunse birakma. Benimki ilgiye baya alisik bir kustu, biraktigimda tuyleri dokuluyor stresten bir tuhaf oluyor hayvan.

kafesi açık bıramayın. acı bir şekilde tecrübe etmiştik bunu.

bırakmasan daha iyi. bizimki bir akşam dışarı çıktığımızda bile garipleşiyor hemen, eve geldiğimizde arkasını dönüyor filan. Bırakacaksan ekstradan çubuk yemden de koy olmadı, malum yemlikteki yemin üstünü yiyip altını bıraktıkları için aç kalabilir belki. kafesi de dendiği gibi sakın açık bırakma. ses olsun da radyo açıp bırakabilirsin ama belki ondan da ayrıyreten strese girer (ses var ama ortada insan yok sonuçta)diye emin olamadım ondan.

dediğim gibi mümkünse bırakma ama hele sürekli ilgilenmene alışıksa yüzde yüz strese girecek.

havuç veya kakao özlü yağ-kremler etkili oluyor.

Ben de plajda hep zeytinyağı sürenler gördüm bu sene ama ne kadar işe yarar bilemiyorum.

Yüksek korumalıların amacı sizi bronzlaştırmamak/azıcık bronşlaştırmak onun için üzerine başka bir yağ sürseniz de etkili olacağını sanmıyorum.
Korumasız halde sadece yağla da aman diyim çıkmayın kızarıklık tatil zamanından uzun sürüyor. Verdiği hasar da cabası. Uva/uvb korumalı yazmayan hiçbir ürüne güvenmeyin, organik falan filan hikaye.

Güneşsiz bronzlaştırıcı denediniz mi hiç dha içeren? Http://www.ulta.com/ulta/browse/productDetail.jsp?productId=xlsImpprod5140083 bunu pek beğenmişler.
Gerektiğinde sıkıverirsiniz ya muhtemel cilt lekesinden evladır. İyi tatiller ( :

Garnier in bronzlaştırıcı yağından memnunum bu sezon deneyeyim diye aldım
Buğday tenliyim lakin bacak rengin çok çok açıktır onlar bile renk değiştirdi.

kuşlar buldukları her şeyi kemirmeye programlanmış abi. normal halleri o yapacak bir şey yok. istersen bi tane mürekkep balıgı kemiği al koy.

@nun dediğin şu nane değil mi?

foto.akvaryum.com

var ondan ya..

aynen abi. gerçekten kemirgen hayvanlar. bizimkiler duvarlarda göçükler oluşturdu kemire kemire. klimanın hortumu paramparça oldu. yani çaresi yok bu kemirme olayının dogalarında var

bizimkide öyleydi normal halleri

benimki sinirlenince yapıyor genelde onu. kuşu her gün çıkarın sıcaklıyordur belki sinir yapmıştır ya da dendiği gibi sadece canı bir şeyleri kemirmek istiyordur.

Gerilince cok yapar. Laptopun tuslarini kemiriyodu bizimki de. Mouse un tuslarini da. Kemirmeye programli ama stresle artar.

sıkıntıdan. 30 cm3 kafeste normal.

telefonumu 3-4 yılda bir yeniliyorum oda ihtiyacım olursa.

telefonumu aşırı kullandığımdna olsa gerek 2-3 senede 1.

Tamir edilemeyecek derecede bozulmadığı sürece değiştirmiyorum.

5 sene sonra yeniledim en son bu sene.

bravo, çoğu kişi tutumlu burada. Bende xperia s var, biliyosunuz artık guncelleme almıyo zaten cyanogenmodla kullanıyorum ama bazı kozmetik sıkıntıları var. sizi görünce yenilememeye karar verdim.

Şu anda 2 yıllık, yenilemek zorunda olmasam yenilemem ama iyice kalitesiz bir şey çıktı, çalıştırmakta zorlanıyorum.

Normalde de 3-5 yıl.

Bozulmadikca yenilemiyorum, bozulmasi 4 yili bulmustu, su anki telefonum da 2.5 yillik, henuz iyi durumda.

Telefonumi kasim 12den beri
laptopumu agustos 10dan beri kullaniyprum ama is icin kullandigim laptop su an daha popili oldugu icin kendi pcmi kullanmiyorum ama calisiyor yani takir takir.

çok çabuk değer kaybettiği için her sene yeni iphone çıktığında değiştiriyorum

kullanılmayacak duruma gelene kadar. 6 ay öncesine kadar 3gs kullanıyordum mesela. artık hiç bi program çalışmamaya başlamıştı, çok ağırlaşmıştı. bi de suya düşürdüm hepten gitti. şu an discovery var rahat rahat işimi görüyor. tahminen 2-3 sene gider fiziksel arıza olmazsa.

2

Tam 2 sene oldu xperia s, bakalım 3. yılı çıkarabilecek mi?

Ortalama 3 yıl

4 sene nokia 3200 kullandım ondan sonraki 5 sene n73, 2 senedir de s3 kullanıyorum gittiği yere kadar artık

kullanılamaz hale gelince değiştiriyorum. 2 yıldır note 2 kullanıyorum. kendisi betona çakıldı ekran kırıldı, kendim değiştirdim. denize düştü şarj soketi bozuldu, onu da değiştirdim. hala direniyoruz bakalım :)

2.5 filan. Note 2 kullanıyorum. Note 4 çıktıktan 6 ay sonra ona geçmeyi düşünüyorum mesela

9 senede şu anki dahil 5 telefon kullanmışım. İlki ölmüştü, ikinciyi anneme vermiştim o da ölmüş, üçüncü ve dördüncüyü de şu an annem ve babam kullanıyorlar, 5.yi de mezun olunca satıcam sanırım

Ben bozulana kadar almıyorum, bozulursa üzülüyorum bir süre sonra bağlanıyorum o alete. Eski telefonum hâlâ kullanılacak gibiyse de anneme falan iteliyorum, atamıyorum resmen.

Baktım şimdi 2-2.5 senede bir yenilemişim.

annemdeki telefon bozulunca yeniliyorum, ortalama 2-2,5 yılda bir, benim eski telefonu anneme veriyorum, böylece bir telefon 4-5 yıl kullanılmış oluyor:)

Bilgisayarımı 5 yıldır kullanıyorum. İlk telefonumu 6 yıl kullandım. Sonra dandik bir şey aldım, o bozulunca şu an kullandığım telefonu aldım, alırken de ucuz ve sağlam olmasına dikkat ettim. Bu telefonu da galiba 2 yıldır kullanıyorum. Bozulursa yenisini alırım.

Bu ikinci telefonum. İlkini 11 yıl kullandım.

Her sene yeniliyorum. Eskisini internetten satıyorum

154 aranıyor sanırım.

büyük ihtimalle sizin, farkında olmadan yaptığınız ve belki de onunla hiç ilgisi olmayan bir hareketinizi üzerine alınmıştır. trafikte böyle ruh hastaları var maalesef, en ufak bir şeyi sanki onun canına taammüden kast etmişsiniz gibi algılayıp ceza kesmeye kalkıyorlar.

bildiğim kadarıyla eğer 10 yıllık ehliyet hayatınca hiç cezan olmadıysa, sivil trafik müfettişliği için başvurabiliyorsun. insanlara direkt ceza kesme hakkın bile oluyor. bunu da bir araştırabilirsin eğer durumun uyuyorsa.

154'ü ararsanız oradan yönlendirirler.

Fahri trafik müfettişliği için 40 yaş sınırı vardı sanırım. Çünkü ben de düşünmüştüm bir ara başvurmayı yaşı okuyunca vazgeçmiştim.

en guzeli tek cikmak, zaten kizlarla cikicagin ev icine sinmemis ki 350lik evi dusunmeye baslamissin, nerde rahat ediceksen oraya cik bence.

Maddi durumun elveriyorsa ikinci seçenek daha mantıklı.

bu evler nerede ?? bence de tek cıkmalısın sartlar el verıyorsa..

çanakkale. bu arada kedim var, kızların birinin de hamsterı var.....

ahah harbi napıyom lan ben.

350tlye ev mis gibi, durumun elveriyorsa tabi ki tek çık

maddi açıdan çok büyük zorluk olmayacaksa tek başına. tanımadığım insanla eve çıktım. 4 ay dayanabildik birbirimize. 7 aydır yalnız yaşıyorum ve bir daha tanıdığım insanla bile eve çıkmam çok mecbur kalmadığım müddetçe.

aradaki 150tl sorun yaratmiyorsa mali olarak tek cik

kesinlikle tek başına eve çıkmak diyorum.

uzun süredir çoklu ev ark. olayıyla yaşadım lakin şu sıralar tek başına yaşıyorum ve bambaşka bi şey. ayrıca faturalar fln da öyle korkutucu fln gelmiyor. En güzel tarafları; kendi kirlettiğini kendin temizliyorsun, alış-verişi kim ne kadar yapmış gibi dertler de yok...sigara kullanmıyorsan ve diğerleri kullanıyorsa her eve gelişinde sinmiş pis koku da yok. bence kira olarak da o +150tl'ye fazlasıyla değer.

insan tandığı kişilerle bile aynı evde kalırken zorluk yaşıyorken tanımadığın insanlarla ne işin var. kesinlikle ikinci seçenek bence de, eşyayla filan da uğraşmayacaksın hem de.

tembelse tembeller sınıfına gitsin, üst sınıfa gidip zorlanıp daha da zorlanmasından iyidir.

yas kac? önemli olan o yastakilerin mental olgunluklari.

eger bunu ufak yasta anlamayan cocuga yaparsaniz, ve bunun caliskanlar degil zekiler sinifi oldugunu söylerseniz alt sinifi yaraalarsiniz. cocuk kendini daima eksik ve ezik görecektir. daha iyisi icin cabalamayacak motivasyonu kalmayacaktir.

eger belli bir yasin üstünde ve olgunlukta ise, bunun konu akisi ve islenme hiziyla baglantili oldugunu dersin sabote edilmekten ziyade onlarin seviyesine göre islenecegini anlayacagindan buna uyum saglayacak eger kendisine göre yavas gelirse üst sinifa cikmak icin cabalayacaktir.

kati ve sabit bir sistem olmamasi gerekir bu siniflandirmanin. ve mümkün oldugunca esnek olmalidir ki ben bu sinifa aidim imaji yaratmasin. degisim (yükselmek oldugu kadar düsmek de) mümkün olsun. aksi durumda karsiyim bu fikre. öyle bir ortamda okumasini da istemem cocugumun.

homojen sınıf uygulamasının faydalı olduğunu düşünmüyorum. bilakis, çocuğun, yeri gelince zorlanması, yeri gelince kolaylanmasının, gelişimine katkı sağlayacağını düşünüyorum fakat homojen sınıf muhabbetinin, çokça uygulanan ve kabul görmüş bi sistem olması ve milleti ikna etmemin mümkün olmaması sebebiyle, itiraz etmemin bi fayda sağlamayacağını düşünürüm.

trajikomik +1

seviyesi e olan bir çocuğu a sınıfına koyarsanız muhtemelen kendini öldürmek ister zaten.

matematik bölümünü bu yıl bırakan biri olarak yüzde yüz düzeye göre oluşturulmuş sınıfları savunuyorum. bu başarılı öğrencileri motive eden bir şey. tembel olanları da uyaran bir durum. çocuğum tembeller sınıfındaysa sistemde sorun aramam, çocuğumda sorun ararım. kaldı ki birinin tembel olması bir problem değil. bakınız albert einstein.

e düzeyindeki çocuğu a düzeyine alın demem elbet. çocuk çok zorlanıp bir yerden sonra yetersiz hissedebilir kendini. ama e düzeyinde de diğer sınıfların yanında yetersiz hissetmesi mümkün.
sistem olarak homojen yapının sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. sınıflar karıştırılmalı. e düzeyindeki öğrenci b'deki öğrenciyi görüp hırslanmalı, a düzeyindeki öğrenci d'yi görüp ilişki kurmalı. kabaca değindim sadece ama açıklama artırılabilir.

dersane mi lan bu, neti yükselince iyi sınıfa geçip düşünce kötü sınıfa geçsin. Çocuğumu aldırırım o okuldan. Çünkü bu sitemle kaybeden sizsiniz. Hani bir söz var ya zengin daha zenginleşiyor, fakir daha fakirleşiyor diye. İşte bunun eğitime uygulanışı bu. Bu sistemi savunun ama ne zaman? çocuğunuz zeki, çalışkansa. Çocuğun arkadaş ortamı da şekilleniyor, O tembellerin içinde sorunlu, mal, serseri tipler hem daha fazladır

ben üniversiteye hazırlanırken, dershaned "tembeller sınıfı" denen sınıflardan birine düşmüştüm. dershanenin ilk günü seviye belirleme sınavı yapmışlardı ve ben de bir nedenden dolayı girmemiştim sınava sonuç da öyle olmuştu. yıl boyunca da o sınıfta okudum öyle çıkma düşme gibi bir şey yoktu. bilmiyorum öğretmen gözüyle belki mantıklı görülen bir sistemdir ama öğrenci gözüyle söyleyeyim gerçekten berbat bir sistem. sınıfta kimsenin doğru düzgün dersle alakası yoktu, ben de normalde çalışkan sayılabilecek bir öğrenciydim ve diğerlerinin ciddiyetsizliği benim motivasyonumu ciddi derecede etkilemişti. öğretmenlerin tavrı bile bu tür sınıflara karşı farklıydı, "nasılsa bir şey öğrenecekleri yok dersimi anlatayım da gideyim" modundalardı. bir kere de ingilizce kursuna gitmiştim onda da böyleydi. konuşmam tekliyor diye beni intermediate sınıfına koymuşlardı, bazen hoca yerine ben ders anlatıyordum :(

ben kendi çocuğum olsa asla ama asla böyle sistemi olan bir okula vermem. wiillii nin dediği gibi sabit sistem olursa gerçekten çok kötü ama yükselme düşme olayı olacaksa yani çocuğu motive edebilecek bir sistem söz konusuysa o zaman belki düşünülebilir.

İyi değil. Tembeller sınıfına alınanların tek ortak özelliği notlarının düşük olması ama notlarının düşük olmasının pek çok sebebi olabilir.

Benim için ideal düzen: kümeler halinde ayarlanmış sıralar, 1 çok başarılı 2 başarılı, 2 başarısız öğrencinin birlikte oturması; sürekli grup çalışmalarının yapılması.

Tüm okul hayatmda hep basarili oldum.ogretmenler hep benimle ilgilenirlerdi.tembelleri sallamazlardi.onlar daha da tembel oldular.ben de aldim yürüdüm.sınıflar heterojen olmali.herkese esit ilgi gosterilmeli.ortalama basari cok yukselecektir.

öğretmen olarak görüşüm; homojen sınıf uygulaması doğrudur ancak iyi uygulanması kaydıyla.

tecrid edilmişlik hissi olmasın diye, akademik olarak iyi ile düşük grubu aynı sınıfa sokmak, her iki öğrenci grubu içinde kötü sonuçlar doğuruyor. düşük grup, iyi grubun öğrenme hızına yetişemeyince öğrenilmiş çaresizlik yaşıyor. iyi grubun ise düşük grup sebebiyle, hızı yavaşlıyor ve sıkılıyorlar.

ama homojen sınıf oluşturunca da, kötü gruba sürgün yeri gözüyle bakıp, iyi gruba da pozitif ayrımcılık ile yaklaşılırsa elbette en az yukarıdaki kadar kötü bir sonuç çıkıyor. önem kazanan şey öğretmenin sınıf yönetimi becerisi. girdiği her gruba karşı özel bir öğretim süreci tasarımı yaparsa, objektifliği kaçırmazsa, her gruba kendi potansiyelleri doğrultusunda başarı duygusunu tattırırsa, homojen sınıf uygulaması çok iyi sonuçlar verir. bunları yapmak düzeye göre oluşturulmuş sınıflarda daha kolay.

her çocuğun anlama ve öğrenmesi farklıdır.(zihinsel olarak bir geriliği olmadığını farzedersek)
Öğretmen de sınıftaki herkesin anlayabileceği şekilde birebir eğitim veremeyeceğine göre, yani herkes anlasın diye bir konuyu 30 farklı şekilde anlatamayacağına göre böyle bir sistem bana faydalı görünüyor.
çocuğum tembeller sınıfına verilse derim ki: çocuğum çalışkanların yanında görmezden gelineceğine ve konulardan geri kalacağına, anlayabileceği sistemde öğretim görüyor. yani iyi bir şey.
kendi zamanımdan hatırlıyorum, ben de çok çalışkan bir çocuk değildim. aptal da değildim, üniversiteyi dersaneye gitmeden ve çalışmadan kazandım. demek ki kafa çalışıyormuş ama farklı çalışıyormuş. neyse, öğretmen birşeyi anlatırdı sınıfın çalışkanları hemen anladık derdi, ben anlamasam da anlamadım diyemezdim mesela. veya desek bile öğretmen aynı şeyleri ezberden söylerdi, bir daha da sormazdı anladınız mı diye. bir de derdi ki "anlayanlar nasıl anlıyor?"
işte bu yüzden bu fikre sıcak bakarım.

ben dersane en tembellerin sınıfına verimiştim.. ordan hiç yükselemedim.. dersanedeki arkadaşlarımdan utanırdım. kötüydü.. bir kaç yükseltme sınavına girdim başaramadım.. sonra sınavlarda sallamaya başladım.. "uğraşmıyorum" havası vermeye başladım.. ters tepmişti. "alakam yok bolm okul mokul yoksa çıkarım" havalarındaydım.. arada gizli saklı ders çalıştım. dersane ve okul diye bir şey kalmadı.. hepsinde "cool" öğrenci oldum.. sikimde değildi afedersin hiç biri.. devamsızlık tavan yaptı. dersaneden kaçmaya başladım.. çünkü bu olmalıydım. ya gerizekalıydım ya cool..

lgs idi sanırım bizim zamanımızda sınavın adı. ona girdim.. tek amacım aileme "gerizekalı" olmadığımı gösterebilmekti.. 840 puan çıkarmıştım.. fen lisesi kazanacak puandı.

ailem tercih yaparken fen lisesinde yapamaz bu çocuk ezilir onca çalışkan öğrenci arasında dedi.. yine daha düşük zekaya indirdiler.. anadolu lisesine gittim..

eğer serseri değilse tembellere atmayın.. it kopukları ayırın yeter. ben yalnızca zekama güvenilmediği için it kopuklarla dersaneye gittim.. atari salonu öğrendim.. sigara içtim.. içki içtim. nargile içtim.. tütünle kova, şişe yaptım.. kavga ettim. karı kıza laf attım.. hayvanlara, okul-devlet malına zarar verdim.. hepsini ortaokulda dersane arkadaşlarımla beraber yaptım

yazık etmeyin kafası basmıyorsada çok çalışsın, sınıfta kalsın.. dersleri düşsün.. serserilerle okutmak zorunda bırakmayın..

Ben tamamen öğrenci gözüyle söyleyeyim. Homojen sınıf okuma yazma dort işlem bilip birinci sınıf okumak gibi. Herkes kendi seviyesinde eğitim alırsa daha zevkli. Sonuçta birine x diğerine 2x bilgi verip eşitsizlik yapmadiktan sonra, herkes toplamda aynı 5x'te bulustuktan sonra önemli değil. 11 kuru olan dershaneye gittim. Sonra bu birinci kur üçe bölündü. Bu kadar verimli geçen bir başka dönemimi hatırlamıyorum. Bir alt kurdaki arkadaşım bizim kurdaki hızdan rahatsız oluyordu. Alt kura aptal değil de az çalışkan muamelesi yapılırsa öğrencilerden kimse şikayetçi olmaz. Aileler hep benim çocuğum en iyisi diyeceği için o sıkıntılı olabilir.

Size soyle bir animi anlatayim, siz karar verin. Ben hep basarili bir ogrenciydim. Sinavlarda 100 uzerinden 90 alti aldigim not nadirdi. Calisarak da degil ama ogretmenlerim iyiydi ve ben dersi dinlerdim. Ama 8. Sinifa kadar nasil olmussa elime hic test degmemisti. Umrumuzda degildi ailecek heralde. Neyse 8. Sinifta lgs diye bir seyin varligi dank etti, ikinci donem babam dedi dershaneye git de bari deneme cozersin. Gittik dershaneye bana bi seviye tespit sinavi yaptilar. 45 net cikardim. En kotu sinifa attilar. Dershane mudur babamin tanidigiydi, babam gitti konustu. Dedi ki benim kizi en yuksek sinifa alin. Ikna etmis adami bir sekilde. Ben gittim sinifa ordaki ogrenciler hoca daha tahtaya soruyu yazarken cevabi soyluyorlardi. Ben miy miy yaziyordum dusunuyordum cozuyordum. Neyse teste alisinca denemelerim yukseldi biraz ama hala o siniftakilerin seviyesine cikamamistim. Konulari cok iyi biliyorum ama olmuyor. Hocalar tam tekmil hazirliyor bizi yine de. Testi nasil hizli cozerim knu ogrendim falan. Babam cok emindi sinavda iyi yapacagimdan. Bense neyse notlarim iyi heralde super liseye giderim diyordum.
Sonra sinavlara girdim ve derece yaptim. Babam beni tanimasa muhtemelen kotu sinifta goygoycu ogrencilere kapilip sallamazdim dersleri. O dereceyi de yapamazdim.
Cocugunuzun seviyesini en iyi siz bilirsiniz.

bi de şunu dinleyin.

ilkokul 1'de erzurum'daydık, doğru düzgün okumayı sökene kadar 1. sınıf bitmişti, keraat cetvelini hiç görmedik, okumadan, fişlerden, ali ata bak'lardan başka bir şey görmedik.

ilkokul 2'de babam sağolsun :) tekirdağ şarköy'e geldik. herkes çarpım tablosunu biliyor, dört işlem yapıyor. yılın başında sınıfı tembeller çalışkanlar diye ayırdı hoca, en tembeller en arkadaydı. ben bi bok bilmediğimden bıdık boyumla en en arkaya gönderilmiştim. çok hırslı bir çocuktum hep, çalıştım, çabaladım, her hafta yapılan bütün sınıflar arası seviye belirleme testlerinde eksiksiz her defasında tam yaptım, bir kaç haftada en ön sıraya geldim, dönem ortasında da 3. sınıfa geçirdiler beni.

tembel tenekelere gelişimleri için, hırslanmaları için şans verilmemeli mi? ve hatta yanlışlıkla zeka küpü bir çocuğu en en arkaya, e sınıfına gönderebilirsiniz. sonra geri dönüşü var mı? bu şekilde, çocuğu hayatı boyu tembelliğe terketmiş olmuyor musunuz?

Biz dersanedeyken kendimizi böyle avutuyorduk: "F1'in en kötü öğrencisi olacağımıza F2'nin en iyisi olalım daha iyi" diye. Şimdi öyle düşünmüyorum, öğrenci istisnai durumlar haricinde çevresiyle benzer tempoda gider bence. Ama eğer üst sınıfa geçme gibi bir imkan varsa bu çok önemli br motivasyon bence.

Mesela bizim okulda lise 3'ten 4'e geçerken beni üst sınıfa aldılar. Üst sınıftan 2 kişiyi düşürdüler lise 3'teki ygs ortalamamıza göre. Ben bunun faydasını gördüm çok, şu anda iyi bir üniversitede okuyorsam önemli bir nedeni budur.

itiraz etmem, okulu direkt başlarına yıkarım. kimse kusura bakmasın, kıytırık eğitim sistemine sahip bir ülkeyiz, ama öğrenci kötü öyle mi?

ilkokulda bizede böyle bir uygulamadan bahsetmişlerdi derslerim pek iyi olmadığı için baya üzülmüştüm neyseki vazgeçtiler sonra

öğretmen olsaydım ve öğrencim derslerde başarısızsa bunun nedenlerini araştırırdım. ailevi bir sorunu mu var, beni mi sevmiyor, arkadaşlarıyla mı sorun yaşıyor, ben öğretmen olarak yetersiz miyim, kendimi geliştirmek için daha fazla mı çalışmalıyım, farklı teknikler mi kullanmalıyım diye. bu sistemle sorunları halının altına süpürmüş oluyorsunuz. çocukları bu şekilde yaftalatmayın kimseye, kendiniz de yapmayın. çocuğumu 9 ay binbir güçlükle karnımda taşıyacağım, bütün düzenim altüst olacak, sancılar içinde doğuracağım. nefes alıyo mu almıyo mu diye uykularım kaçacak, sürekli onu kontrol edeceğim. gözünün içine bakacağım. sonra kendini yetiştirmekten imtina eden, kolaycı bazı işgüzar öğretmenler çocuğumu başka sınıfa verecek. veliler falancanın çocuğu tembel diyecek belki gerizekalı diyecek. okulu birbirine katarım, polis çağırırlar. bunu kabul eden velilere de yazıklar olsun. birileri kendi çapında proje üretecek kurban olarak da benim çocuğumu seçecekler.

okuldan ne anladığımıza bağlı. dersane de bu tür ayrıştırmaları bir yere kadar anlayabiliyorum da, okul demek çocuğun çevresiyle sosyal etkileşimi de demektir. zengini, fakiri, çalışkanı, tembeli, zeki ama çalışmayanı, ortalama zeka ve çalışmayla iyi başarı göstereni kısacası hayatta ne tür insan varsa hepsiyle karşılaşıp tanıması demektir.

düzeye göre sınıf uygulamasıyla çocukları çalışkan-tembel(zeki-aptal) diye ayrıştırıp özgüven sorunu yaratırken, bir yandan da o çocukların diğerleriyle kaynaşma fırsatını elinden almış oluyorsunuz.
Bir de bu tür bir uygulama kaynaştırma öğrencilerini-hala bu sistem var mı bilmiyorum- de dışlayacak ve toplum bireylerini ayrıştırmayı daha en küçük yaştan başlatacaktır.


dışarıdan bakan biri olarak bu sistemin sadece öğretmenleri kolaycılığa sürükleyeceğine inanıyorum. çünkü -elbette vardır ama- ben hiç öğrencinin seviyesine göre ders planı hazırlayıp, uygulayabilecek öğretmen görmedim daha; en fazla yapacakları şey tembeller sınıfıyla ilgilenmeyip-zaten çöp onlar-, çalışkanların üstüne düşmek olacaktır.


Benim notlarım her zaman iyiydi, iyi bir liseyi dereceyle bitirdim. Buna rağmen ben bile özellikle ea seçtiğimde bu muameleye maruz kaldım çünkü ancak aptallar, fen yapamayanlar ea seçerdi onlara göre. Bunu sınıfta yüzümüze açıkça söyleyen öğretmen bile oldu "ben aptallara dersi anlatıp çıkarım daha da uğraşmam diye. En aptal fen öğrencileri bile gelip bizimle dalga geçerdi. Pek çok arkadaşım okuldaki bu muamele yüzünden demotive oldu.
Kendi adıma hayata ve derslere dair en çok şeyi öğrendiğim anlar ise sınıftaki tembel ve hatta serseri tiplerle küme çalışması yaptığım zamanlar oldu.
Bu sebeplerle ben çocuğumun sadece konu ezberleyip en iyi sınıfta olmasını yeğleyeceğime, karma bir sınıfta okumasını isterim.

Istedigin sartlarda zor dibi. 2 + 1 belki.

avcılar parseller, buraya bir bak. genelde aile yeridir. 3+1 çıkar. metrobüse yakındır. esenyurttan kesinlikle iyidir, beylikdüzüne takayım.
deprem sonrası yapılan evlere bak tabii.

ben beylikduzunde oturuyorum. 3+1 100m2 ev 750 lira kira oduyorum. metrobuse 5-10 dakika yurume mesafesinde. evler biraz eski gibi ama fena degil. beylikduzu buyuksehir mahallesi (cumhuriyet cd.) tarafinda oturuyorum.

ve ek olarak, eger bu bolgelerde oturmayi dusunuyorsan esenyurttan uzak dur. buyuksehir mahallesi sakin, temizdir ve daha yasanabilirdir. dua edersin bana.

beylikdüzü son durakta in kaya ramadanın aradan biraz yürü. burası esenyurt atatürk mah. diye geçer. ama esenyurtla pek alakası yok. rahat sakin bir yer, ulaşımı kolay; dolmuş, minibüs, metrobüs var. güzelmevsim sitesi, kardeşkent, beldekent, adm blokları(hera)falan var. bu fiyatta bulursun bu sitelerden. (metrobüs 5 dakka)

a340'a katılıyorum beylikdüzü tarafı ile esenyurt tarafı arasında çok bariz bir fark var. önceliğin beylikdüzü tarafı olsun ve evet esenyurt'taki kadar kolay olmasa da beylikdüzü'nde de bulabilirsin bence.

konaklama önerim yok. arabanız varsa, arabayla geçin adaya. otelin denize yakınlığı önemli değil. plajlara arabayla gider gelirsiniz.
ayazma, sulubahçe ve habbele plajları var adamakıllı yüzülecek.
ayazma kalabalık, restoranlar, kafeler, şezlonglar falan... çocuk için güvenli iyi ama çok kalabalık.
sulubahçe sakin, hiç bir tesis yok. gölge yer 1-2 tane. temkinli gidilirse güzel vakit geçirilir. sulubahçe favorim.
habbele. çok ama çok sakin. olsada olur. olmasa da.

çocukla zor olabilir. çünkü plajlara arabayla gitmek lazım. deniz temiz ve genelde dalgasızdır. otel ve pansiyonlar genelde merkezdedir, hizmet ve fiyat çok farketmiyor.

Otel yerine pansiyon ağırlıklıdır Bozcaada.
Arabanız yoksa düşünmeyin bile.
İstanbuldan gidecekseniz tahmini 5-6 saat sürer 2 gün için değermi siz karar verin.
Bütün koyları tek tek gezersiniz zaten hoşunuza giden yerde girersiniz denize.
Çoğu yerde şezlong şemsiye büfe vs. yoktur. yiyeccek içeceğinizi yanınızda götürün.
Kalacak yer konusunda booking.com tripadvisor.com vb. sitelerden destek alabilirsiniz.
Su çok temizdir dalga konusu se gittiğiiz döneme göre değişir.

saroz civarına (enez, erikli vs.) bakın bence. hafta sonu için daha yakın.

bozcaada şu an inanılmaz kalabalık. karşı kıyısındaki geyikli'deyiz biz şu an, burası bile ana baba günü hala. bozcaada'ya arabayla gitmek de işkence oluyor genelde çünkü yollar çok dar ve park edecek yer de pek olmuyor zaten çok arabalı misafir de istenmiyor açıkçası. pansiyonlarda yer yoktu en son bildiğim kadarıyla bazıları arabasında yatıyordu. ayazma en bilindik plajı, o yüzden de herkes oraya akın eder ama doğru düzgün temiz bir duş yeri bile yok (geçen sene yoktu en azından bu sene orada girmedim).


bir de gerçekten bozcaada 2 gün için değmez hele ki çocukla. zaten akın eden insan sayısı arttığı için mi nedir, bozcaada son yıllarda gittikçe daha da sevimsizleşmeye başlayan bir yer oldu bence.

Sanmam. Ikisi birden 10 bini aşar. Ama umre olur. Kalacaklari yere filan da bağlı biraz.

ne kadar patlar peki?

kalacakları otele göre değişiyor. internette ufak bir aratırmayla çözebilirsin. birde bildiğim kadarıyla hadi bu yıl hacca gidelim diye bir şey yok. kuraya katılıyorsun, adının çıktığı yıl gidiyorsun. önemli olan niyet. para senden çıkmış, onlardan çıkmış çok bir şey değiştirmez. vesile olduğun için sanada üç be bir şey düşer.

önce kuraya katılmalılar. dedemin 7. yılında çıktı misal. ilk yılında çıkanlar da oluyor tabi.

her birini 10 bine gönderirsin 20 bine patlar ortalama. umre olsa ikisi 10bin olabilir arkadaşın da dediği gibi.

Diyanet aracılığı ile gideceklerse kuraya katılmamılar, özel şirketler kurasız yolluyor tabii tuzlu oluyor.

www.siar.com.tr

kurasız hac senin bütçene göre çok pahalı olur, umreye gönderecek bile olsan hac için kuraya katılsınlar şimdiden bence. umreye göndereceksen ama 10 bin liraya rahat giderler biz umrede iyi otellerde kaldığımız bir turla gitmiştik umreye 1500 euro ödemiştik kişi başı.

ayrıca hiç gitmedilerse önce umre yapmaları bence daha mantıklı, hac için önceden pratik olur. bildiğim kadarıyla da anne babanı hacca göndermende bir sıkıntı yok.

Umreye gönder hocam annen babanı mümkünse kışa doğru ocakta falan hem sıcaktan daha az etkilenirler. Sıkıntı çektirme hayırlı bi iş edecem derken. Hac işi kurayla oluyor o da olmuyor yani boşver onu. Umreler de 4-5 bin lira kişi başı. Ben de çok istiyorum ocakta nasipse vesile olcam inşallah. Araştır, ideal bir firma ile umreye gönder :)

Sıkıntı olur 7 aydır çalışıyorsun zaten yeşil pasaportun otomatikman gitmiş bile. Bende de vardı çalışmaya başlayınca kendisiyle vedalaşmak zorunda kalmıştım.

Sigortasız çalışıyorsan bilemem ama :D sigortalıysan direkt görüyorlarmış.

sakasi olmaz onun, direk adli islem baslatiliyor. ayrica hemen tespit edilen bir sey.

"Ebeveyninden dolayı hususi pasaport alan ancak daha sonra çalışması, evlenmesi veya hak sahibi ebeveyninden ayrı yaşamasına rağmen aldığı hususi pasaportu getirip iade etmeyen kız çocukları ve hak sahibi ebeveynleri hakkında adli işlem yapılmaktadır."

sakası olur, ben yaptım oldu. calısırken kullandım 1 sene bir sorun olmadan 4 kere cıktım yurtdısına daha sonra ısten ayrıldım tekrar ıse gırdım 6. ayda yurt dısına cıktım geldım. tespit edilmis eve 400 tl ceza geldı o kadar baska herhangi bir sorun yasamadım.

babamdan dolayi aldigim pasaportla yurtdisina ciktigimin haftasinda babama adli sorusturma baslattilar ve bir devlet memuru icin oldukca riskli bir konu.

tesekkur ettim. belli ki en iyi ihtimalle sonradan para cezasi, en kotu ihtimalle baba hakkinda idari islem.

degmez diyip belgeleri toplamaya basliyim ben :)

Ben yaptim 1 yil sonra dava açıldı. Şans eseri yirttim. Ha birde sana bir sey olmuyor babana dava aciyorlar.

Bildiğim birkaç şey söyleyeyim. Bir şey sınırı vardı. Ney sınırıydı ya... Heh! Mikat sınırı diye bir şey var. Onun içinde kalan yerler Harem bölgesi oluyor. Mikat sınırının dışındayken ihrama girip niyet edip 2 rekat namaz kılman lazım. Bu şekilde ihrama girmiş oluyorsun ve gidip ziyaretini yapabiliyorsun.

Ama çok ayrıntısını, yasağını falan bilmiyorum.

Park yeri yok bildiğim kadarıyla. Sokaklarda boş yer bulur musun bilmiyorum. Düşünüyorum da... Gözümde canlanıyor sanki yol kenarındaki arabalar.

Haydl Allah kabul etsin şimdiden, iyi bayramlar.

entari bile giymene gerek yok, öyle bir kural yok en azından ben normal tişört ve pantolonla giriyordum. Türkiye'deki herhangi bir cami gibi düşün tek farkı bazen girişte arama yapılıyor. Gönül rahatlığıyla istediğiniz zaman girebilirsiniz. Başka sorunuz olursa mesaj atın elimden geldikçe yardımcı olmaya çalışırım.

Ziyaret için gidiyorsanız rahat. Normal kıyafetlerle elinde kamera telefon turist gibi gezebilirsin

Hac yapmak istiyorsan gac mevsiminde olmalı. Şu an umre yapabilirsin en fazla. Onun için de belli usuller var

En birincisi ihram kıyafeti mikat bölgesinin dışında giyilmeli. Yapılması gereken görevler internetten bulunabilir

Umre yapmak istiyorsan mikat sınırı olan belli yerler var. Eğer bu yerlerden birinde ihrama girmeden Kabe'ye girip umre yaparsan onun cezası var. İhrama girmek derken de beyaz entari diyeyim kısaca şimdilik. Mekke'de Kabe'ye en yakın mikat yeri hatırladığım kadarıyla Medine'ye doğru Ten'im denen yerdi. Aşair diye bir yer daha var Cidde'ye doğru, hangisi sana daha uygunsa mikat yerleri denen yerlerden birine gidip orada ihrama gireceksin.

İhrama girmeden önce abdest alıyorsun ve ihram kıyafetlerini giyiyorsun. İki parçadan oluşan o havlu gibi beyaz kıyafetlerden yani. Kesinlikle dikişsiz olacak ve içine başka bir şey de giymeyeceksin, başına şapka filan da takamıyorsun. Çorap da giyemiyorsun, ayakkabı yerine arkası açık terlik giyebilirsin. Ondan sonra da iki rekat ihram namazı kılacaksın ve umre yapmaya niyet edeceksin. Sonrasında Kabe'ye doğru yola çıkacaksın, Kabe'yi görene kadar bu yolculuk boyunca da telbiye getireceksin. Telbiye dediğim de bir dua "Lebbeyk Allahumme lebbeyk lebbeyke la şerike leke lebbeyk innel'hamde ve'n ni'mete leke ve'l mülk la şerike lek" şeklinde. İhramlıyken bazı yasaklar var onlara dikkat etmen lazım yoksa sadaka ya da kurban cezası ödemen gerekiyor. Kıyafetine dikkat edeceksin, saçını filan koparmayacaksın, kokulu sabunlar kolonyalar filan sürünmeyeceksin vs gibi.

Umre yapma kısmına gelince de Kabe'yi görünce telbiye getirmeyi bırakıyorsun ve tavafa başlıyorsun. 1 tavaf Kabe etrafında 7 kere dönmen demek yani 7 şavt. Erkekler ilk 3 şavtta hafif koşar adımla ilerliyordu sanırım, ona bir bakarsın şimdi emin olamadım. Tavafı bitirince 2 rekat tavaf namazı kılacaksın oradan da Safa denilen yere gideceksin zaten tabelalar direkt yönlendiriyor seni oraya. Burada yapılan ibadete Say deniliyor, orada da Safa ve Merve tepeleri arasında yürüyeceksin yine 7 kere. Safa'dan Merve'ye gitmenle 1. sini yapmış olacaksın. Böyle yeşil ışıklı bir kısım var o kısımdan geçerken koşarak geçmen lazım. Say'ı da bitirince başını traş ettiriyorsun ve ihramdan çıkarak umreni tamamlıyorsun.

Umre yapmayacaksan ise hiçbir sıkıntı yok direkt gidip Kabe'yi ziyaret edebilirsin, hiçbir problem yaşamazsın. Sadece bazen girerken öyle gelişigüzel çantanın içine bakıyorlar o kadar. Otopark konusu sıkıntı ama inanılmaz karmaşık bir yer, arabayla gelmeni pek tavsiye etmiyorum.

hocam kabe cidde arasi gayet rahat, dumduz bir yol. google map ile cok rahat bulabilmen lazim ama bulamazsan bir taksi cevir, beni kabe yoluna birak 20 riyal vereyim de zaten birakir.
kabeye girerken ustunde musluman oldugunu belirten bir evrak olsun (pasaport, iqama, kimlik vs.), sakin ama sakin yaninda filipinli sofor falan goturme, ya da herhangi bir gayri muslim.

ciddeden kabeye cikan yol seni mescid-i haramin onune cikarticak zaten. cikamazsan haram tabelalarini izle. haram'in dibinden, king towerin ve diger plazalarin arasindan bir yol gecer, haramdan sonra yokuslasir, sonra tekrar yokus assagi olur. o yolun kabeye gore yokus yukari kismina araba koymani tavsiye etmem. yokusun asagi inmeye basladigi kisimlarda istedigin yere koyabilirsin. orada bulamazsan yokus inerken saga giren yollara bak, o taraflar kabe'ye daha yakin.

kabe'de kiyafet sinirlamasi yok. ancak kolay cikartabilecegin bir ayakkabi gotur, cunku ayakkabi ve corapla giremiyorsun. yaninda sise de olsun, icerdeki zemzem musluklarindan kendine doldurur, yoldakilere para vermezsin, anormal sahtecilik var zaten.

bir de hafif ve acik renkte kiyafetler giy, simdi zaten yaz ortasi, ustune bir de bembeyaz mermerler komurdeki tavuk gibi hissediyorsun kendini...

bir de ben bir soru sorayim gayrim muslim ile ziyaret etmek istersek ne sakincasi var? tabii turist olarak ziyaretten bahsediyorum. bir de muslumanlar turist olarak ziyaret edebiliyor degil mi? son bir soru; zannedersem bir ucret falan istemiyorlar degil mi oralarda? yani zaten ibadet oldugu icin istemezler diye tahmin ediyorum ama yine de sorayim dedim.

@mavicorap Mekke'ye gayrimuslimlerin girmesi yasak sadece müslümanlar girebiliyor. Müslümanların turist olarak ziyaret etmesinde bir sıkıntı yok, ayrıca ücret de istenmiyor.

ali ağaoğlunun evinde falan değilim de şu detaya takılıyorum ben: 398 daire var ve yaklaşık yüzde 90'ı satılmış durumda, Kalan daireler metrekaresi ortalama 8 bin 427 liradan satılıyor.

amını götünü sikiyim böyle adaletin.

O kadar aydınlık/ışıklı ortamda başları gözleri ağrımadan nasıl oturabiliyorlar anlamıyorum ben.

buram buram arabesk kokan bir iç dizayn. dışarıdan bakıldığında külçe altın gibi duran bir bina. daha da bir şey demiyorum.

Bence de fazla klasik ayrıca daha büyük ev beklerdim. Kesin 500 metrekare vardır diye açtım bizim ev kadar çıktı, 21. Katta oturan bir birey olarak 50. Katı merak ettim yalnızca o kadar. Bence evin boyutu mütevazi

çirkin ve kullanışsız, arap özentisi.

Terasi ve taslarla yapilmis portreyi begendim, gerisi fazla gosterisli benim icin. Ama asil dikkatimi ceken, her tarafi camlarla cevrili, yuksek bir binada oturuyorsun ve tek manzaran binalar, binalar, binalar. Istanbul'un icine sictilar.

ben de bir tek evin en sade yeri olan terası beğendim o kadar, gerisi çok çok ağır benim zevkime göre.

içime fenalık geldi.

"hayvanları kafese koymak hoşuma gitmiyor açıkçası" demişsin ama hayvan beslemenin her türlüsü hayvan için esaret oluyor.

bundan bağımsız olarak deneyimlerime dayabarak balık diyebilirim, akvaryum koyacak uygun bir alan varsa. kolay beslenebilen türlerden başlarsan sıkıntı yaşatmaz.

kesinlikle tavsiye etmiyorum. muhabbet kuşu iyidir. ben bir çift muhabbet kuşu için 350 TL'ye bildiğin papağan kafesi aldım. tel aralıkları fazla açık olduğu için sineklik ile tamamını kapladım. kesinlikle daha mutlular.

ama kedi, köpek kesinlikle ama kesinlikle tavsiye etmiyorum. nedenlerini sıralamaya başlasam bir düzine sayfa yazabilirim.

kediyi bilmem ama köpeğin gezdirme ve beslenme ihtiyacı dışında eğitim ihtiyacı da var. özellikle yavru almayı düşünüyorsan özellikle ilk aylarda hatta 1 yaşına kadar falan saatlerini ayırman gerekir. Ben haftanın 3-4 günü gece hayatındayım, eve geç gelirim diyorsan tavsiye etmem.

yetişkin haldeyken de eğitim ve disiplin ihtiyacı devam ediyor tabi. ayrıca evde onunla zaman geçirmen, oynaman, tüylerini taraman vs vs. mama ve veteriner masrafları var. tabi bir de kendi kişiliğine uygun köpek seçmek var. tipine değil de kişiliğine bakmak daha mantıklı. sen sürekli çıkarıp koşturamayacaksan sporcu ruhlu bir köpeği mutlu edemezsin, o da enerjisini atamadığı için evi dağıtır falan filan.

yalnız yaşıyorsan ve gün boyu işteysen köpek alma bence. muhabbet kuşu bile tek başına bırakmaya gelmiyor hemen bunalıma giriyor ki köpekler onlardan kat be kat hassas hayvanlar bu konuda. bizim muhabbet kuşunu evde bırakıp gezmeye gittiğimizde bile eve döndüğümüzde bir süre trip yiyoruz kendisinden. kuş alacaksan çift olarak al bari ki sen yokken canı sıkılmasın.

kedi köpek tavsiye etmiyorum +1
kuş ya da balık olabilir. ben olsam balık alırdım.

kedi ya da köpek tavsiye etmeyenlerin neden etmediğini rica edebilir miyim? altından kalkamayacağı bir sorumluluğun altına giren tiplerden değilim. bi düzine sayfa değil de bir kaç makul sebep yetecektir bana.

Eğer çalışma saatlerin uzunsa 2 kardeş kedi alabilirsin, sen yokken sıkılmazlar böylece. Ama şunları göz önünde bulundurmak lazım:
Aşı fiyatları: 30-60 tl arası değişiyor. İç-dış parazit ilaçlarını da eklemek lazım.
Kısırlaştırma: 200 tl- 1000 tl arası, nerede yaptırdığına bağlı biraz.
Tabak çanak: kırılıyor, yapılacak bir şey yok.
Bir de mama ve tuvalet kumu masrafları var. Ben mamayı 10kg'lık alıyorum, aylarca idare ediyor 3 kedi için. Ucuza geliyor.
Para dışında şunlar lazım:
Olur da birkaç günlüğüne evden uzaklaşırsan, kedilere bakabilecek arkadaş.
Rastgele saatlerde miyavlayan, halıya kusan, salona sıçan, eşyaları çizen ve kıran kediye gösterilecek anne sabrı.
İnsan gibi ev sahibi ve komşular.
Anlayışlı ve hayvansever sevgili-eş-anne baba.
Hayvanı kafese kapatmak konusuna ise katılmıyorum, kedi bir ev hayvanı. Sokaktaki hayat kalitesiyle evdeki kıyaslanamaz bile.

hem kedi hem de köpekle yaşayan biri olarak iyi eğitimli bir köpekle yaşamın kedi ile yaşamaktan daha kolay oluduğunu düşünüyorum. kediler her yere giriyor, çıkıyor, eşyaları devirebiliyor. köpeğin en zor yanı sürekli sizinle olmak istemesi. siz eve gelmediğinizde ilgilenecek biri dahi olsa mutsuz oluyorlar. havlama, miyavlama, tüy, koku vb. şeyleri dert edecekseniz ikisini de hayatınıza sokmayın. yaşadığınız yerde hayvansever insanlar azınlıktaysa problem yaşamaya hazır olun. birlikte yaşayacağınız ilk hayvan olacağı için yavru bir can düşünmeyin. min. 6 aya kadar çiş-kaka temizleme derdiniz olabilir. eşyalarınız zarar görebilir. bunları önemsemiyorsanız köpekler gerçekten arkadaş oluyorlar.

muhabbet kuşları psikolojisi çok hassas hayvanlar. yalnız kalmaya, ilgisizliğe gelemiyorlar. depresyona girip kendi tüylerini yolanından, yemeyi bırakıp intihar edenine kadar bir sürü acıklı hikaye biliyorum. ayrıca uçmazlarsa göğüslerinde yağlanma oluyor ve ömürleri kısalıyor. yemini tazelemeyi unutursanız ve 1 gün yem yiyemezlerse açlıktan ölüyorlar. oldukça büyük bir kafes alamayacaksanız, uçması için ara sıra evin içinde serbest bırakamayacaksanız ve ilgilenemeyecekseniz (vitamini, ek besinleri, adı üstünde muhabbeti vs bir çok ihtiyacı oluyor) almayın.

Öyle yazmasalar kim alır?

Jiletten çok bir farkı yok ki onların, yalan evet.

Yalan. Jiletten farkı, kremin kılları köke daha yakından alıyor olması.

Yalan. Düzenli olarak tüy dökücü kullanan bir erkeğin feryadi bunlar

alexandrite 12 seans aldım ve krem falan kullanmadım. Bir zararını görmedim. Krem kullan falan da dememişti gittiğim klinik.

İşe yaramama olayı saçma geldi bana, ilk defa öyle bir şey duydum. Sadece işlemden sonra bephante plus vermişlerdi bana, daha çabuk iyileşme olması için o kadar.

ya krem satacaklar ya da işe yaramazsa 'kremi düzgün kullanmamışınız' demek için yapıyolar.
işe yaramaz ne demek? kendileri sürsün o zaman işlem sonunda.

bepanthen kullandım ben. cildin alerjikse kullanmanı tavsiye ederim. gerisine inanma

elde kalmış kremleri satmak için bu kadar zırvalanmaz.
almayın hiç gerek yok.

o kremlerden bana da aldırdılar.

kremlerin özel bir faydası yok. boşu boşuna para. sadece kremleri satmış olmak için o kadar laf döküyorlar. tamam kremler kaliteli, güzel ama lazerin başarılı olması ile bir alakası yok.

zaten gittiğim birinci gün kız durmadan kremleri yere göğe sığdıramadı, sonra kremi aldım (tanesi 70-80 liralık kaliteli kremler aslında) sonraki gidişlerimde kremden söz edilmedi.

anlayacağın kremleri satmak için promosyon o laflar. her hangi başka kaliteli krem kullanabilirsin. satılan kremin herhangi bir özelliği yok. yazık parana.

Kremler sadece daha cikdin daha çabuk kendine gelmesini sağlıyor bunun haricinde bir faydası yok.

Bu zihniyetteki bir yere güvenip lazer işlemi bile yaptırmamak lazım.

Silverdin kullandim yanıklarıma iyi geliyordu

o krem büyük ihtimalle yoğun nemlendirici bir krem. scrub da kabuk bağlanrsa ya da batık olursa diye işte ek bakım. ama bunlar olmazsa işe yaramaz denmesi düpediz sahtekarlık. lazer seansları kampanyalıysa falan parasını ordan çıkaracaklar. bu taktikleri yemeyin.

not: sonrasında iyi nemlendirilmesi bence de önemli. ama bepanthol işini görür, ya da başka bir vücut nemlendiricisi.

Uçak 45 dk - kayak.com
Hızlı tren 3 saat - renfe.com
Otobüs / tren 6-7 saat - alsa.es

sakın araba kiralama! yollar çok pahalı. hızlı tren iyidir. havaalanına erken gitme, check in, bavul alma falan derken. uçak da aynı süreye denk gelir.

Hızlı treni kullanmıştım ben de, çok rahat oluyor.

Benim kus da boyle oluyodu bazen. Veteriner vitaform adli bir ilac tavsiye etti. Hastalandiginda ondan veriyorum. Suyuna toplu igne basi kadar atiyorum. Ama senin kus kucukmus agir gelir mi bilmiyorum. Sorumluluk almak istemem. Veterinere danismadan verme.

Kuşun üşütmüş. Çok hafif cereyanda kalsalar bile hemen üşütüyorlar, benimki de öyle. Vitaminli suyundan içtikçe birkaç güne düzelir. Çubuklu yemlerden çok verme ama ona iyi değil diyorlar.

kuşlar kızgınlık zamanlarında da yemlerini kusarlar. belki bundan kaynaklı da olabilir.

yemini değiştirin, bir de yeme kuş kumu da katın bence. şart mı bilmiyorum ama şuradan bir kanaat edinebilirsiniz: www.uzmantv.com

ayrıca esintili havalarda dışarı çıkarmayın, hatta esintisiz havada dahi korunakli biçimde çıkarın derim. yeşillikleri de çok iyi yıkamadan vermeyin.

son olarak hasta olduğunu düşündüğünüz durumlarda kakasını yakından takip etmenizde yarar var. ishal onları çok güçsüz düşürüyor diye biliyorum (enfeksiyon + sıvı kaybı).

haşlanmış yumurta sarısı ve ekmek içi verebilirsin. onları da kusacak mı bakalım?

yeni gördüm umarım iyidir kuşunuz.
eğer çok küçükse yemleri kıramıyor olabilir. yavru yemi verebilirsiniz ya da yavrular için hazırlanan mamalardan hazırlayabilirsiniz.
marul vermeyin. verenler var ama genel olarak riskli marul, ishal yapabiliyor.
boğazıyla ilgili bir sorunu varsa yutkunamıyor olabilir. daha önce penceremin önüne konan bir kuşun (kumru) yutkunamadığını farketmiştim çiçek hastalığı çıkmıştı, tedavi olması gerekebilir.
tüy döküyorsa karın ağrısı olabilir ama yem çıkarmasıyle bir ilgisi olacağını sanmıyorum. kafanıza göre ilaç vermeyin sakın.
neredesiniz, bir petshop önerebilirim kuşlar hakkında bilgililer?

triangle sanırım.

saniyesinde teşekkürler

saçma değil aslında bilim-kurgu sonuçta. Eski Yunan tanrılarından birinin lanet hikayesini konu almışlar filmde.

Bi de ona benzer bi film daha var izlemek istersen; " Los cronocrímenes "

rıdvan dilmen?

crested canary dedi gugıl amca. (bkz: http://www.birdproduct.com/bird-blog/facts-about-crested-canaries/)

gloster kanarya olabilir mi?

gloster kanarya bence de.

dr. octopus ?

oha cok tatli lan :D

Bütün triptronik araçlar yokuşta kaydırma yapıyor mu bilmiyorum ama Audi A3 ciddi bir şekilde yapıyor.

Gerçi Audi A5 multitronik şanzımana sahip, o da yapıyor.

Hillholder varsa yapmaz.

Bu arada doğrusu tiptronik arkadaşlar, herkes triptonik diye biliyor nerdeyse.

hyundai ve toyota kullandım onlar yapıyordu, genel olarak yapıyorlar sanırım ama contavolta'nın dediği gibi hillholder varsa zaten hiçbiri yapmaz.

tiptronik sanzimanlar otomatiklestirilmis manuel sanziman olduklarindan dogasi geregi yokusta geri kacirir.

kacirmayan araclarda bu negatif etkiyi azaltmak icin hill holder ek donanimi da beraberinde verilir ki geri kacmasin.

ni yerde okumustum bu seklide.

Mercedes kacirmiyor. Honda kaciriyor.

Yokuş kalkış desteği oldu mu kaydırmıyor. Marka toyota.

opel astranın triptroniklerinde yokuş kalkış desteği var ama belli bi modelin üstündedir belki.

öncelikle (bkz: tiptronik ) triptonik değil.

c3 kullanıyorum tiptronikli kaydırma yapmıyor ama arkadaşta jetta var kaydırıyor. araca göre değişir

hill holder devreye girene kadar ciddi sekilde kaydiriyor, sonra kaydirmiyor. hill holder da belirli bir egimin uzerinde devreye giriyor. lancia delta.

92 mercedes vardı tabii eskiden kaçırmazdı hiç

göremiyor. net.

cirkin ve kandirmaca. akillari sira yesil alan yaratiyorlar. dusun yani istanbulun, garibimin icine sic, ye bitir, alan birakma. sonra git otoban, e 5, yol kenarlarina siktiriboktan sozde cicekli duvarlari daya, ama muhammed amcaya, rabia teyzeye sorsan cok guzel olmus tur.

bunları çok beğenen insan sayısı sandığından daha fazla. ben de tahmin etmezdim ama işte...
aynı zeka ve zevk örneğinin bir başka icraatı da köprüyü pavyona çevirmek. bunu da çok beğenen insan sayısı çok fazla.
çevre düzenlemesi konusunda gelişmiş bir zevkimiz, mantıklı ve pratik çözümlemelerimiz yok keza altyapı çalışmaları için de geçerli bu. estetik bakışımız yok...
bugün, istanbul'un en seçkin caddelerinden biri olan bağdat caddesi'ndeki nero'ya git, dışarıda otur ve karşısındaki binayı seyret... her pencerenin altındaki "benim ışıklı tabelam daha cafcaflı olmalı" yarışını izle; hipnoz olmuş gibi 10 dakika boyunca izle ve kendine geldiğinde miden bulanmış olarak bulacaksın kendini. bir ara tabelalara bir düzenleme getireceklerdi ama sanki kaldı o iş...

bu arada her gördüğünde o çiçeklerden rahatsız olan başkalarını da görmek sevindirici.

merhaba. duvar çiçekleri diye tanımladığınız olgunun gerçek adı, dikey bahçedir. ülkemizde dikey bahçe genelde iş gücü var harcayalım, bize uygun olmayan bitkiler dikelim ki her gün sulama maliyeti ve işgücü çıksın falan kafasındadır. aslında çok ilginç şeyler var.

şöyle düşünebiliriz. küresel ısınma, evet. duvarlar da küresel ısınmadan nasibini alıyor. ısınan beton, çevreye daha çok ısı yayıyor. ancak bitkiler yansımayı önlerler. mesela evimizin duvarları bitkiyle kaplı olsaydı, sıcak yaz günlerinde çok mutlu olurduk.

desen olayı ise birazcık değişik. normalde otobanda ilgi çekmeyen desenlerin olması lazım. düşünsenize, yandaki araç ileri gidince, sen kendini geri gidiyor sanıyorsun. algı çok ilginç bir şey. o yüzden sade olması lazım yani. ankara'daki gibi kedi gözü falan olmaması lazım, korkuyorum şahsen görünce. sonra hop zincirleme kaza. yazık, günah.

bu arada ankaralıyım, ama görmüşlüğüm var orayı. öyle mesleki muhabbete dahil olayım dedim.

Bunlarin sebebi heep baharr..:)

tam olarak nesini beğenmiyorsunuz dikey bahçenin? benim işimin parçası da o yüzden gerçekten fikrinizi önemseyerek soruyorum, desenler mi mesela size çok avam geliyor yoksa komple olayın kendisi mi saçma?

duvar bahçe konusunda biraz değişim olmaya başladı, okmeydanı'nda mesela çiçeklerle değil çok yıllık çalılarla yapılan bir örneği var belki görmüşsünüzdür, bence çok daha iyi öylesi. ben kendim de mevsimlik çiçeklerle olanlarından çok hoşlanmıyorum. çalılarla yapılan sistem bana her açıdan daha mantıklı geliyor sonuçta sürekli söküm-dikim olmuyor, daha az dikkat çekici renklerde oluyor vs. duvar bahçe hakkındaki allineed'in açıklamaları da çok doğru bu arada.

genel peyzaj olarak bakarsak öz eleştiri yapayım, özellikle anadolu yakasındaki yol kenarındaki peyzajda artık iyice abartılı çizgiler hakim ve bir peyzaj mimarı olarak beni de rahatsız ediyor bu durum. köprü girişindeki manzaraya yorum bile yapmıyorum zaten, hele akşam yolda giderken sağdan soldan gelen renkli renkli ışıklar beni rahatsız ediyor. ama bu konuda yıkıcı eleştiri yapılmasını da doğru bulmuyorum. özellikle peyzaj konusu bizde yeni yeni gelişen bir şey, bir anda avrupa seviyesinde işler çıkmıyor maalesef. "ıyy çok kıroo, vs" deneceğine, "şöyle olmasaymış daha iyi olurmuş, şu şu yapılsa daha mantıklı" gibi bir eleştiriyle gelinse, bu gelişim çok daha hızlı bir şekilde ilerler. ben bir park tasarlarken sorabildiğim herkesten fikir almaya çalışıyorum mesela, "sen orada ne görmek, ne yapmak istersin" diye ve çoğu zaman fark edemediğim bir çok noktayı bu sayede görebiliyorum.

@ dust in the wind,

eh madem sesimizi duyan birileri var, boş boş yakınmayı bırakalım =)

okmeydanı tarafındaki çalışmayı görmedim ama anadolu yakasında yapılan dikey bahçenin çaprazlama desenleri vardı hafızam beni yanıltmıyorsa. üstelik o çaprazlar her bir çiçek bloğunun bitiş ve başlangıcında da yarım kalmış ve deseni bozmuştu. simetri hastalığına fersah fersah uzak birisiyim, buna ek olarak yıllarımı sanat ve tasarımla geçirdim, bana olmamışlık hissi veriyor; arabayı kullanan ben olsam algıda seçicilikten dolayı direkt dikkatimi dağıtır. çapraz gelen çiçekler kırmızı renkte, (çapraz kesişimlerden dolayı baklava deseni oluşuyor) haliyle köşeli formdaki kırmızı daha çok dikkat çekiyor. amaç dikkat çekmek olsaydı eyvallah ama zaten hali hazırda trafik kazalarında alıp başını giden bir ülkeyiz, daha fazla dikkat dağıtmak neden?
daha sakinleştirici (mavi ya da yeşil) tonlar kullanılması daha doğru bir seçim olurdu. bir çiçek bloğu açık yeşil bir diğeri koyu yeşil olabilirdi.

susuzluk çeken bir ülkenin daha az su isteyen, daha az bakım isteyen seçeneklere yönelmesi gerekir.

fenerbahçe parkıysa eksikleri olsa da ideale yakın bir park.
caddebostan sahildeki çimlerin üstüne oturma kolaylığıyla fenerbahçe parkının ışıklandırması ve düzenlemesini bir araya getir, abbasağa parkının heykel, merdivenlerini koy, yoğurtçu parkının oyun alanı, basket sahası,koşu parkuru...
gayrettepe'deki florance nightingale karşısındaki küçük parkta (adını hatırlamıyorum) mesela girişinde kapı var, böylece köpekleri serbest bırakıp oynamalarını sağlamak çok büyük kolaylık. bütün parka olmasa bile bir bölümüne gerekli her parkta. sonuçta köpekten korkan var, ortalıkta koşturan çocuklar var...

ama minimum düzeyde bir parktan beklentim, etrafında yanında yöresinde yaşamış birilerinin heykellerinin olması (heykel önemli =)... ), sosyalleşebilinecek özel alanlar ve onyüzbinmilyon ağaç isterim. ağaçların altına oturabilmek isterim. her yere mevsimlik çiçek ekilmesin isterim; onlar da olsun tabi ama çimlere de oturabilelim.

çocuk oyun alanları daha doğal malzemelerden olsun isterim,plastikle büyümesin çocuklar.

içinde çay bahçesi olacaksa parkın en fazla 1/10 oranında yerini kaplasın isterim. her bankın yanında çekirdek yiyenlerin, kabuklarını yere atmayacağı yükseklikte gerekirse buna özel tasarımı olan çöp kutusu isterim.(bankla aynı düzlemde-iki yanında da olacak şekilde olabilir)

biraz fazla oldu sanırım, bıraksan sabaha kadar anlatırım da şimdilik yeter sanırım =)

O mekanizma gorundugu icin bence gercekten cok cirkin. Bunun yerine sarmasik tercih edilemez mi? Ayrica neden agaclandirma yerine surekli yenilenmesi gereken cicekler ekiliyor?
Ben insaat muhendisligi okudum peyzajdan anlamam ama olayin maliyetini tahayyul edebiliyorum. Gercekten kaynaklarin gereksiz harcanmasi gibi geliyor bana.

Bir de o dikey bahceye daha buyuyen bir seyler yapilsa, o alttaki mekanizma gorunmese ve tum duvari kaplayabilse baya guzel olur. Ama boyle kutu kutu cicekler sacmalik. Trafikte yanlarinda kitlenip de mekanizmayi inceleme firsati bulana kadar ben o ciceklerin yapay oldugundan supheleniyordum mesela.

Almondhill in oradaki duzenlemeler vs hrpsi gercek disi gorunuyor. Sims'te gidiyorum gibi ya.

Ek: bir de goztepe park in halini her gordugumde aglamak istiyorum. Koca alan, her yer cim ama oturacak bir yer yok. Mesela amsterdam da sehir icindeki bu tip parklarda ufak tefek kenarda duran cicekler disinda hic cicek yok. Her yer oturmak icin. Bizim bu parkta niye cim tiprak dururken ben sacma sapan bank a oturmak zorundayim?

@supersonik turbo ve @ay nov kung fu, cevaplarınız için çok teşekkürler, benim için çok faydalı oldu.

mevsimlik çiçekler hakkındaki eleştirilerinize sonuna kadar ben de katılıyorum ve kendi yaptığım çalışmalarda da asgari seviyede kullanmaya çalışıyorum. ben avrupa yakasında olduğum için anadolu'daki çalışmalar hakkında çok bir şey söyleyemeyeceğim ama en azından avrupa'da artık çok su isteyen, çok bakım isteyen ve sürekli masraf çıkaran bitkilerin kullanılmasından vazgeçilmeye başlandığını söyleyebilirim. özellikle yol kenarlarında mevsimlik çiçekler yerine çok yıllık çalı türü bitkiler tercih ediliyor artık. her yerde değil tabii ama mevsimliklerin miktarını azaltmaya ve yerine çalıları kullanmaya yönelik bir eğilim var. duvar bahçelerde modüllerin gözükmesi konusunda da aynı şekilde katılıyorum, zaten yapılan desenler de o yüzden pek algılanmıyor.

bahsettiğim okmeydanı'ndaki çalışma da şöyle bir şey, mesela burada modüller gözükmüyor: (git: imgur.com)

sarmaşıklar kesinlikle bence daha estetik. ancak açıkçası kimse büyümesi zaman alacak bir şeyi tercih etmiyor, genelde uygulandığı gibi fark yaratan bir şey olsun istendiği için sarmaşıklara pek yanaşılmıyor sanırım.

köpekler için ise gerçekten insanlardan çok talep var o yüzden artık tasmasız köpek gezdirme alanlarına yer veriliyor yeni parklarda. aynı şekilde koşu ve bisklet yolları için de inanılmaz talep olduğu için artık alanı müsait olan hemen her parka bu fonksiyonlar da ekleniyor.

heykel konusunda ise gerçekten hala çok geriyiz. hala bir tabu olarak görüldüğünü söyleyemem ama hani böyle padişahlar ya da başka çok önemli kişiler dışında heykel kullanımına kimse pek yanaşmıyor sanki. gereksiz masraf gibi gözüküyor herhalde bilemiyorum ama ben de daha çok park içerisinde rastgele dağıtılmış, esprili heykelleri çok seviyorum.

çocuk oyun alanı zemini konusu ise biraz sıkıntı. kum kullanınca hayvanlar (hatta hayvanlardan daha çok insanlar) kumun içine tuvaletlerini yapıyorlar ve mikrop yuvası haline geliyor oralar. ağaç kabuklarından oluşan bir malzeme var, onu da şarapçılar vs buldukları gibi toplayıp yakıyorlar. koca pergolaları yakan adamlardan bahsediyorum gerçi ağaç kabukları hiçbir şey.

ağaçlandırma konusunda da, aslında ağaçlandırma özellikle de tem kenarlarında bol bol yapılıyor. ama böyle daha yoğun insan akışının olduğu yerlerde, şehrin göbeğinde vs bir desen yapma merakı var gerçekten. yine bana kalsa kır çiçekleri hepsinden güzel ama hep bana kalmıyor maalesef :P

çime oturma konusunu ise şöyle söyleyeyim: dediğim gibi bizde daha peyzaj anlayışı o kadar gelişmedi. içinde yayılabileceğiniz kocaman bir çim alan hayal edin, bir yanda da çocuklar uçurtma uçursun oyunlar oynasın, ne güzel değil mi? güzel aslında ama ona şu an insanların bakış açısı "e burası boş kalmış?" düzeyinde, o yüzden de "boş" buldukları her noktayı bir fonksiyonla tamamlama derdindeler.

bir şey daha diyeyim. buraya yazdıklarınızı, önerilerinizi ibb'nin beyaz masa birimine mail olarak yollarsanız, o bölgeyle ilgilenen birim bunları imkanlar dahilinde dikkate alacaktır. öyle önerdiği şeyin yapılmasını sağlayan birçok insan örneği var çünkü, lütfen siz de yaşadığınız yer güzelliği için katılımcı olmaya bakın. tekrar teşekkür ediyorum önerileriniz ve eleştirileriniz için. :)

eğitim seti satın alın. www.videoegitim.com

cok zor değil, 10 tane komut var ogrendikten sonra birakın bakmayi cizim bile yaparsın... bilen biri sana en fazla 2-3 gunde autocadi pafta kontrolu yapıp hatta paftaları çakıştıracak kadar gösterebilir.

youtube'da zilyon tane video var onlardan yararlanabilirsin. elektrik projesinde zaten öyle çok değişik bir şekil çizmen gerekmiyor, temel bazı şeyleri öğrenmen yeter bence. zaten belli başlı sembolleri block olarak kullanacaksın, onları sıfırdan çizmen gerekmiyor.

şu sitelerde örnek elektrik sembolleri ve projesi var gözüküyor, elektrikçi olmadığım için ne kadar işine yarar bilmiyorum bir bak istersen. çizimle alakalı bir sorun olduğunda da yardımcı olurum tabii.

(git: www.projecim.com)

(git: elektrikbilim.com)

bence eğitim seti satın almayın. her meslek dalına ait bilgileri içerir, ilk anda gerekli gereksiz her şeyi yüklenirsiniz. önce temel komutlara bakın youtube'dan. kendiniz karıştırın. line neymiş, polyline neymiş, çember nasıl çizilirmiş bi bakın. daha sonra youtubeda aydınlatma çizimi arayın, varsa, onu adamla çizmeyi deneyin mesela. ki aydınlatma, yangın, priz cidden basit şeyler. sorularınız olursa da buraya sorarsınız. sağolsunlar, çok yardımcı oluyorlar.

dedikleri gibi youtube'da sürüsüyle eğitici video var. Gözüktüğü kadar zor bir program değildir birkaç günde işinizi halledebilecek seviyeye gelirsiniz.

ücretsiz eğitim seti var.

www.cizgi-tagem.org

Aynen. Bmw sahipleri gözüme hep şahin'ci gibi gelmiştir. Zenginin şahinci versiyonları. Sen de yok diye bok atma demeyin, cadillac escalade sahibiyim.

ya arabam felanda yok ama, adam bmw ye o kadar para vermiş gelcek tabi yapacak ayrıca sırf bmw değilki insignialar vs de görüyorum ben bide bmw nin motoru elverişli hele dizelleri sen kenara çekilince o kadar seri seni geçip kaybolabilecek kaç araba var, adam bunu kullanıyor...

escalade sahibi adamda yani valla, sözün bittiği yer kazasız belasız diyorum

yani demem o ki 1 serisi bile 100.000 lira adamlar arabalara 200-300 milyar verince istiyor demekki böyle şeyler yapmak ayrıca selektöre neden gıcık oluyorsunuz, gayet normal bi davranış şahsen ben bakıyorum hızlı geliyor zaten sinyalimi veriyorum çekiliyorum olm bunlarla uğraşmayın ya allasen çekil gitsin...

trafikte böyle olayları, selektör hızlıca gelme vs kişisel algılama abi olayı çözücek şey budur kişisel algılamassan çözülür...

valla bi yamuğumuz dokundu mu bilmiyorum ama 6 senedir 1.16'dan tutun z4'e kadar çok bmw sürdüm ve öyle selektöre bir kez bile abanmadım. aksine z4'ü köpeğe çarpmamak için paramparça ettim. hayvansever bir zenginim, tatlı kıslar ekleyebilir.

önyargılarını kendine sakla taaam ma çok kırıyosun beni

bmw bana hep barzo arabası gibi geliyor. gördüğüm/tanıdığım birkaç barzonun bmw'sinin olması ve de gördüğüm birkaç bmw'linin barzo olması bunda büyük etken. tabii hepsi böyledir demek değil bu.

valla birader bmw var bmw var. keçiörende her yer e30 la dolmuş anasısatıyım. resmen keko herifler.
ama gpower bir m6 ya binen adama keko diyemezsin.

Gece gece bide yatirip yaslasaymisiniz bize tam olacakmis,ne istiyorsunuz gecenin bu vaktinde narin bedenimden,insan yazar istisnalardan ozur dileriz diye son 10-15 senedir ne selek yaptim,ne makas attim efendi efendi suruyorum arabami,

Hayir bide ceyranda kaldim 2 arabam var birinden sebep gotume monte oldu otekinden sebep sikko muteahhit olup pirinc kadar penisim oldugunu iddia ediyonuz,tuplu amerikanci arkadas sagolsun cok acitmamis canimizi sahinci demis sagolsun varolsun.

Ama ucunuzude not aldim yarin abi dugun arabasi lazim,kizla bulusacam,bi tur versene gibi isiniz duserse tanimam,simdiden soyluyorum.

abi zaten adam muhtemelen f30 kasa 3 serisinden dert yanıyor 5 e binen basmas 1 serisi genç arabası sayılır ama ondada yandan fırlıcak güç yok klasik beyaz 320d bu abimizin anlattığı onlarında çoğu baba parası yiyen gençler olduğundan siktir et çekil kenara geçsin abi e30 lar felan egzosu açar anca, abimizin bahsettiği 320d işte klasik xenonlu çoğuda kiralik bile olabilir...

bak nasıl topladım ama barzottinleri başlıkta dermişim. "ite köpeğe çarpmamak için z4 parçalayan" veya 10 yıldır hiç "selek" yapmayan abilerim, sorun tam olarak bu işte :D

biraz barzolar, evet.

*hağrk... puu...*

Haklısın valla.

ben de ne zaman tampona yapışmış bir şekilde selektör yapan birine denk gelsem genelde bmw (hatta beyaz bmw) sahibi biri oluyor, belki bana öyle denk geliyordur bilemedim. zaten artık uzaktan geldiklerini görünce direkt yol veriyorum, geçip gitsinler diye.

ama trafikte itici birileri varsa benim gözümde dandik şirket arabasıyla artislik yapan tipler birincidir. nefret ediyorum bu adamlardan arkadaş, nasılsa kendi arabaları değil diye her türlü saçmalığı yapıp milletin canını da tehlikeye atıyorlar. bunlar varken bmw'liler melaike bence.

Tek çok ama çok zor.Semt çok yanlış.Güvenli yerleri siteler onlarda 2+1 1500 liradan başlar.

En mantıklısı öğretmen evi veya bakırköy taraflarında kalması.

zeytinburnu'nda oturuyorum, colorwinathnotexist'in dediği gibi tek başına kalacaksa hiç tavsiye etmem. genel olarak fiyatlar çok pahalı burada evet, fiyatı uygun olanları da genelde mahalle arası apaçilerin dolu olduğu yerler. bakırköy, bahçelievler'in bir kısmı nispeten daha uygun bir bayan için.

cevizlibağ tarafları uygun mudur peki, aslında zeytinburnunda pek sayılmaz daha çok yıldız tekniğin al tarafında kalıyor mevlana caddesi üstünde..

Cevizlibağ daha çok iş merkezi kıvamında olduğu için pahalıdır. Ortalama bütçeyi söylerseniz en yakın yerleri önerebiliriz.

Zeytırnburnunda sıtede oturan bırısı olarak sunu soylemelıyım, helekı bayansanız sıte dısında z.burnunda hıcbır yerde oturmaynız. Sitelerde ev fıyatlarıda, 1200-13000'den baslar dıye dusunuyorum.

Bende z.burnunda oturuyorum. Yorumlara katılmıyor aile olan apartmanlarda gayet oturulabilir. 700-800TL ya depoda ve bulvar caddesinin arka kısımlarında kiralık evler mevcuttur.

Her apartmanda aile var. Ama çevre önemli. Şirinevler'de oturuyorum. Apartman baştan aşağı aile ama ortalama haftada 2 kez çete kavgası boyutunda kavga, 1 satıcı kavgası, 1 intihar vakası, 1 silahlı saldırı, 1 soygun oluyor. Apartmana bakacak olursan hepsi aile apartmandan yana bir sıkıntı yok.

Zeytinburnunda da ev bulacağınız yere göre değişir yaşayabileceğiniz sıkıntılar. Ben yine de genel uyarıları dikkate alın derim. Metro güzergahında bir yer bakarsanız (yenibosna - baçelievler - incirli vs.) daha fazla seçeneğiniz olur. Davutpaşa kampüsüne de bir metro uzaklıkta olursunuz.

sitede oturacaksanız denizatı sitesi (1500-2000 tl)
apartmanda oturacaksanız hatboyu (zübeyde hanım caddesi) veya prof. turan güneş caddesi üzerini tercih edin. 58 bulvar da fena değildir aklınızda bulunsun. (700-1000 tl)

seyitnizam, telsiz, beştelsiz, merkez efendi, çırpıcı, veliefendi mahallelerinden kesinlikle uzak durun.

verebileceğimiz fiyat 600 ile 900 tl arasında olabilir diye düşünüyorum ben

moralınızı bozmak gıbı olmasın ama 600-900 arası ancak mahalle arası dıye tabır ettıgımız yerlerde ev bulabilırsınız. cok alakasız sekılde pıyasa zeytınburnunda sısmıs durumda.

peki en yakın semtler nereleri olabilir, erkek olması bile tehlike olabilecek bir yerde ablamın tek başına kalacak olması fena halde canımı sıkıyor çünkü.

En yakın sempt osmanıye-fatıh cıvarları ama osmanıye bolgesıde cok pahalı. belkı fatıh/kocamustafapasa cıvarlarıda olablır.

telsiz mahallesi ile ilgili -orada oturan biri olarak- güncelleme yapayım, telsiz'in ana caddelere bakmayan hiçbir apartmanına bakmayın. bizim apartman da aile apartmanı, karşımızda avm var hatta ve oturduğum yeri özellikle de konum olarak çok seviyorum. hemen yanımızda bir sürü hastane marmaray, otobüs durakları vs filan var ama bir arka sokağımıza geçince insan sanki zamanda 20 yıl geriye gitmiş gibi oluyor. kazlıçeşme tarafındaki evlere bakarken aklınızda olsun bu da. yoksa özellikle kazlıçeşme bence güzel bir yer. 58. bulvar denmiş, orası da olabilir.

kira olarak da hem burada hem de genel olarak sayılan ilçelerde 850-900'den aşağı temiz bir yer bulmanız gerçekten zor.

Bakırköy'ü tavsiye ederim. Ben şuanda orada oturuyorum. Zeytinburnu'na minibüsle 15 dakika mesafede ve çok merkezi bir yer. Deniz otobüsüyle Kadıköy 20 dakika, dolmuşla Taksim 20 dakika. Genel olarak fiyatlar pahalı fakat biraz araştırmayla ucuza da bulabilirsiniz. 2+1 daireye 775 TL kira veriyoruz ki değer.

eğer iş yeri metrobüs ya da marmaraya yakınsa kadıköyü düşünmenizi öneririm. kadıköy istediğiniz şartları (mesafe haricinde) karşılıyor.

amma yerin dibine sokmuşsunuz semti. doğma büyüme zeytinburnu'luyum. seyitnizam-migros'un orada oturuyorum. arka sokaklar olmadığı müddetçe, rauf denktaş caddesi, mevlana caddesi'nin başı (beko,sembol, bp'yi gören kısımlar) genel olarak güvenli. gece gündüz aydınlık, gece taksi şöförleri falan var, gece gündüz birileri oluyor çevrede o yüzden öyle kıza sarkma olayları falan hiç görmedim uzun zamandır. mevlana caddesi açıldığından beri tek bi olay olmadı evin önünde.

zeytinburnu'nun pis kesimleri demirciler ile ambarlar kısmında kalan sokaklar, sahil yolu, tren yoluna yakın kısımlar, 58. bulvar arkasında kalan sokaklar ile merkezefendi, cevizlibağ tarafları vs.

babamın amcası 3+1 kombili daireyi 800tl'ye kiraya veriyor, kiracı ağustos'ta çıkacakmış ama.

hani nerede öğretmen falan ama benim oturduğum bölgede ulaşım açısından bi gemi yok

zeytinburnu'nun her yeri o kadar da kötü değil yapmayın ya. doğma büyüme buralıyım. belediye, 58. bulvar, olivium civarı mahalleler kötü değil. tutup ara sokakta veya çırpıcı'da bir yer kiralamayacaksa sorun olmaz. ancak ev kiraları gereksiz pahalı. bakırköy'ü de bilemiyorum çok güzel yer de kiraları zeytinburnu'ndan daha pahalı.

zeytinburnu yerine bahçelievler yayla tarafları ya da bakırköy osmaniye taraflarından bakmanız güvenliği açısından daha iyi olacaktır.

doğma büyüme oralı olanlar alışmış olabilirler ama yalnız yaşayacak bir kadın için güvenli diyemeyiz.

Bakirkoy/ Osmaniye mahallesi, hipodromun diger tarafinda, dolmusla rahatca zeytinburnu'na ulasilabilir. Yalniz kiralar nasildir cok bir fikrim yok. Forum'un ve adliyenin acilmasiyla bizim evin yaklasik 3 kat degerlendigini biliyorum. Uygubn fiyata bir seyler bulunursa guzel yerdir yasamak icin, 10 yil kadar oradaydim ben, ailem hala orada.

Bahçelievler yaylada metro ve metrobüse yaklaşık 15 dakika yürüme mesafesinde 850 tl'ye 3+1 eve çıktım yaklaşık 3 ay önce. Buralar gayet sakin ve güvenli. Tavsiye ederim.

madem yıldız teknik tarafında terazidereye bakabilirsiniz. metroya da yakın olur mis.

Bu semte aılemın gelısı 1950'lı yıllara dayanıyor. 32 yıldırda burada oturan bırısı olarak soylemem gereken sey, zeytınburnu gunden gune bozuluyor. Sımdı etnık vs. konulara gırıpte, konunun dagılmasınıda ıstemıyorum.Benım zeytınburnunun hemen her mahallesınde ya tanıdıgım var, yada akrabam. Tamam Harlem gıbı her sn olay vs. yok ama bayan ıcın mahalle arasında klasık 1 yerde olmaz, olmamalı. Arkadasım, ablanız ıcın en ıdealı, ıllada zeytınburnu olacaksa, sıtede bır yer bulun ama dedıgım gıbı pahalı. Ev fıyatları zaten 400-500 bın dıye gıdıyor sıtede kıralıklarda dedıgım gıbı evın boyutuna gorede 1200-1300...o sekılde artıyor. Denız atı sıtesınde 1500'den asagı bulmanızda zor.

Yıllardır zeytinburnunda oturuyorum. İnsan yemiyoruz merak etmeyin. Telsiz ve Beş Telsiz mahallelerinde gönül rahatlığında oturabilirsiniz. Genç bir kız olarak söylüyorum bunu.

zeytinburnunda hangi okul olduğunu söylersen semt olarak da ulaşım olarak da daha iyi yardımcı olurum. ben de 35 senedir burada yaşıyorum. mahalleden de semtten de önemli olan apartmandır. tanıdık veya referansla bulmaya çalışın. yukarıdaki fikirlere de katılıyorum, ara sokaklara fazla girmeyin. caddede kalın.

ben sümer mahallesinde turan güneş bulvarı üzerinde yaşıyorum. son yapılan lüks site ve rezidanslar dolayısıyla canlı bir cadde. bir kaç seneye kadar daha da canlanacak. sahile de e-5 e de yürüme mesafesinde. marmaray, metro, tramvay, otobüs, minibüs, metrobüs gibi ulaşımların da göbeğinde. ama dediğim gibi apartman çok daha önemli. örnek vermek gerekirse bizim apartmanda yan komşum 4 adet genç rus kız. zeytinburnunda deri şirketlerinde çalışıyorlar, birinin motorsikleti var, apartmanımızdaki tek bekar daire olmalarına rağmen rahat rahat senelerdir yaşıyorlar. ama her apartmanda bu kadar rahat edemezler zeytinburnunda.

özet: siteye verecek kadar durum yoksa cadde üzerinden şaşma.
58 bulvar, prof turan güneş bulvarı, muammer aksoy caddesi, zübeyde hanım caddesi, 2 çocuk babası sosyal bir insan olarak favorimdir.

Şehit Büyükelçi Galip Balkar Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi'nde öğretmenlik yapacak ablam.

Bence giyilir normal kıyafet

giyilir. bu sıcakta düğün salonunda yapılacak kınaya daha kapalı ya da ciddi bir kıyafet olmaz zaten.

pamuklu kumaşsa çok abartılı takı ve ayakkabılara gerek yok bence. elbiseyi düşük gösterirler. o nedenle bu fotoğraflardaki kadar uzun olmasa da yine uzun bir kolye, bilekte siyah deri kayışlı saat, ufak gümüş küpeler yeterli olur takı için. ayakkabı olarak da biraz yüksek topuklu (elbiseyi gösterir, elbisenin uzun eteklerinin sizi kısa göstermesini engeller), üstten (tek, çift veya bantların örüldüğü falan) bantlı, bilekten bağcıklı bir şey bulursanız bence tamamdır. üzerinize şal almaya gerek yok. çanta olarak da ayakkabınıza uyacak bir clutch/portföy yeterli olur.

olur olur gayet güzel. altına da şu tarz renkli ve kısa topuklu bir ayakkabı olabilir www.bershka.com

elbisenin modeli güzel, kınaya da uygun ama kumaşı, kemeri filan çok basit geldi bana. ben şahsen giymezdim.

boyun uzun değilse etme

elbiseye bayıldım.
görseldeki kombin şekli de çok uygun bence. saçlar uzunsa tepeden at kuyruğu olabilir. ayakkabı siyah tek bantlı daha düşük topuklu da olabilir. küpe daha minik bir şey olabilir. kolye&bileklik aynen görseldeki gibi olmalı.
çanta da ayakkabı gri ise gri, siyah ise siyah sade bir clutch.

git ilçeye üye ol. partiye kaydını yaptır. cb seçimi var al sana fırsat koytur akp nin köpeği ol sende bi nevi tabiri caizze. kesinlikle iş verirler öyle işe giren akrabalarım bile var.

abicim sorun o zaten ben şimdi gitsem utanırım yoksa köpeklik falan sorun değil kardeş payındaki dayı gibi oldum itim ulan ben kötüyüm
sıkıntı su baslangıcı yapamıyorum bi yapsam var yautansamsam abi bana iş verin diyebilsem bi yolunu bulup keşke

bakandan tanıdığın yoksa iştirakler için bile çok zor oluyor artık işe girmek.

nüfuzlu kimselerle nasıl bağlantı kurucam abicim ya ben de kendimi kurtarmak istiyorum

sen bu işi kafana koyduysan hiç utanma. git kaydını yaptır. bi iki gün git onlar zaten seni yönlendirir. ya işten kasıt emeğini çalarlar ama doğruya doğru genelde harçlığını da verirler. ben giden arkadaşlarımdan ve akrabalarımdan biliyorum. broşür mroşur dağıtırsın sonra orda partiden facebook filan herkes ekleşiyo ordan sürekli probaganda yapıyon zaten hepsi beğeniyo instagram filan öyle öyle tanıdığın çoğalıyo. seni tayeron firmalara veriyolar iyi maaşlı işin oluyo. iyice gözlerine girersen kadro filan alırsın. bunları ciddi yazıyom ha hiç utanma ama hemen de iş iş deme o adamlar senden benden çakal zaten ne için gittiğini biliyo. sen 3 4 ay koştur sadece. biraz da muhabbbeti ilerletince acındır kendini ordaki abilere filan iş lazım işsizim de. gerisi gelir.

@ergenpezevengi işte bu dediklerin icin bana ön ayak olacak biri olsa yarın ilbaşkanlıgına giderim hafız benim sıkıntım başlayamamak başlasam kitap yazarım

bugun yenikapıya gittim iftar etkinliklerine yokmus halk caıdırı hep calısanlarınmıs amk görücen herkes bi artiz ne güzel lan istanbulun kaymağını yiyolar ben de onlardan olmak istiyorum resmen

bir işe girme yöntemi, denendi başarılı oldu.

müslüman ol ya da olma şehrinin en büyük camisine neresiyse sallıyorum bursada ulucami, her gün sabah namazına git çıkışında da bahçesinde otur gazetede iş ilanlarına bak, genelde oraya sabah namazında giden insanlar sabit olur 1 haftada cemmatle tanışıklılık oluyor, onların aracılığıyla iyi kötü bir işe girebiliyorsun.

evet zamanında bunu bir arkadaşım yaptı (bir arkadaşım ekolü)

"la havle ve la kuvvete illa billahi'l alliyyil azi'm" diyorum. Başka da birşey demiyorum. Şu açtığın duyurudan AKP adına öyle utandım ki..

aranan kan bulundu @lebanonmuş
naber mübarek ben ciddiyim

seni ve senin gibi insanları bu duruma sokan sistemin ta amına koyim ben arkadaş..

allah yardımcın olsun..

@tekgozodadayasayangenc yevallah kardo

zaman kötü torpil morpil eğer bişey yapamazsan ömrün boyunca mal mal kalır eziklenirsin torpil morpil girersen bi kac ay vay ibne derler sonra beyfendi olursun

istanbuldaysan çapa aile çay bahçesine git, orda ahmet abi var. kendisi mustafa demirin kankası olur. iki batak filam oyna kendini sevdir, ama yenme çok sinirleniyo :p her gün git işte sonra durumunu aç. bu aralar iftar ayağına baya kişiyle tanışabilirsin. ben nimet çubukçu ve mustafa demirle yemek yemiştim :) burs vereceklerdi de istemedim.

@seksen9 batak bilmiyorum kanka

gençlik kollarına üye olup sahada aktif faaliyetlere katılın bir süre.

3 kuruş para için it olurum diye duyuru açacağına yaşama bence.

krakow'da gezilecek bir auschwitz toplama kampı var (otobüsle gidebilirsin) bir de tuz madenleri dedikleri yer ama oraya gitmedim. ben çok uzun kalamamıştım o yüzden bu ikisi kalmış aklımda.

nasıl ucuza getirirsin bilemem ama wieliczka tuz madenleri, auschwitz ve zakopane krakow'a yakın olup görülmesi gereken yerler. buralara muhtemelen carsharing bulabilirsin carpooling.co.uk'den.

bunların dışında wroclaw'a da gidebilirsin, çok sevimli ve krakowla yarışabilecek bir şehir. yine oraya da carsharing var bol bol.

hocam cık old town'a dal sokaklara.
banialuka var cok guzel pub orda zaman gecir, ambasaladze var orada takıl coco'ya gir gece.
gezmek ıcın wawel'e git, visla'nın oralarda yürü.
visla'nın öteki tarafında schindler'in fabrika var oraya gidebilirsin.
getto bölgesinde takıl ucuza muhteşem zapikankalardan ye.

wroclaw - gdansk - poznan bunlardan birine muhakkak git bence wroclaw.
ardından wroclaw - prag yapabılırsın 5 saat yol ve ucuz baya.
hatta wroclaw prag budapest bratislava katowice krakow gibi bir yol yapabilirsin örnek olarak verdım bu tarz bı plan yapabılırsın.

couchsurfing'e bakarsan 1 2 gecelık cok rahat kalıcak yer de bulabılırsın.

sait faik abasiyanik
yasar kemal
ahmet hamdi tanpinar
luis ferdinand celine
sabahattin ali
emrah serbes
gabriel garcia marquez

bu yazarlarin kitaplari olur

Harlan coben in myron bolitar serisi hatta bence adamın tüm kitapları.

Eğer okuyup sevmezsen bi daha kitap tavsiye etmicem

gogol - olu canlar.

trevanian'ın "katya'nın yazı" isimli kitabını öneriyorum ben de. çok uzun değil ve inanılmaz akıcı, ben birkaç saatte bitirmiştim kitabı.

semerkant

loreal'in vardı, lükse kaçmayacaksa herhalde en tercih edilesi onlardır diye düşünüyorum.

ben bir tane ebay'den almıştım ama inanılmaz berbat bir şey. ıslanınca çıkıyor zaten o ayrı ama normalde de boyanan yere dokununca elde boya kalıyor. kaliteli olanlar nasıl bilmiyorum gerçi benimki muhtemelen en dandik olanıydı. sürekli yapmasın ama bence de.

The Body Shop'ta var.

kuru pastel o saç tebeşiri denilen şey. bir pazarlama harikası. tavsiyem, bazı kırtasıyeler tekli bile satıyor deneme amaçlı alın. çünkü sarı değilse saçlar zor belirgin oluyor. set alıp hayal kırıklıgına ugramasın.

markapark mağazalarında da var.

cevahir'de shumix'in içinde var. bakırköy'de ömür'ün alt katında var direkt birkenstock dükkanı. ama şahsen internetten almanı tavsiye ederim çok daha ucuz oluyor. 1v1y.com'da şu an satışta var mesela.

@dust baktım o siteye şimdi hiç model yok ki en kötüleri var. güzellerin de numarası yok. ömür incirli'deki ömür mü?

valla arkadaşım yeni aldı diye bakmadan yazdım, şimdi baktım da evet hiç model yokmuş gerçekten :)

evet incirli'deki ömür.

bagdat caddesı saskın bakkal camısının yanındakı bına 2 . kat sadece bırken satar.

cevap bariz c. önce capse baktım ben de senin gibi düşünmüşüm.

"Abi Ösym öyle alıyor" diyenleri dinle bence de. Bizim dershanede de böyle çok soru soruldu tarih hocasına. Onun bize verdiği cevap, "MEB müfredatında ne kabul edilmişse onu seçeceğiz, gerçekte ne olduğunu değil" oldu.

osmanlı medreselerinin tarihine çalıştım geçenlerde final için korkunç korkunç... medrese sisteminde batıyı yakalamak için ne yaptılarsa olmamış. ta ki cumhuriyete kadar.

Cevap A.

Nesi karmaşık? Ben yorumlayarak anlatayım.

Miladi takvimin kabülü, kadınlara seçme hakkı verilmesi, latin harflerin kabulü ve metrik sisteme geçilmesi batılılarla olan farkları gidermek amacıyla. Adamlar zaman uyuşması için takvimi değiştiriyo, haftasonu tatillerini değiştiriyor, uluslararası ekonomi için yine metre sistemine falan geçiliyor. Kadınların yine seçme seçilmeyle, erkeklerle eşit hakka sahip olması hedefleniyor. Batılılaşma için. Bunların hepsi; batılı devletlerle aramızda anlaşmaların daha kolay olması için. Yani sen cuma gününü tatil yapıp, bütün ülkeler c.tesi tatil yaparsa; sıkıntı olur. Herkes metreyi kullanırken, sen kullanmazsan sıkıntı olur. Arapça zaten zor bir dil, batılıların da bildiği bi dil değil sonuçta. Batılılarla daha iyi anlaşabilmek için falan filan.


ama medreselerin kapatılması; medreselerdeki eğitimlerin artık cozutmuş olmasından dolayıydı. Medrese daha farklı.

Benim eyyorlamam bu kadar.

@barbara herhalde barbara manken olan

işte orada ek bi bilgi var, "türk kadınına seçme ve seçilme hakkı, batı devletlerindeki kadınlardan daha önce verilmiştir" böyle bir durumda batıyla eşitlik değil aksine batıdan daha fazla hak vermiş oluyoruz. kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmemiş olsaydı o dönemde, zaten batıdaki kadınlarla bir farklılık olmayacaktı, onların da yoktu. yani herhangi bir farklılığı gidermek yok ki.

Kesinlikle C

cevap c. böyle dandirik sorular oluyor. farklılıkları giderme değil, arttırma olur c seçeneği.

batıda medrese yok, batılıya benzemek için kapatıp çağdaş okul açıyoruz işte, bu sebeple farları gidermek için yapılan hareket. c seçeneği zaten batıda yok, neyine benzeyeceğiz.

Medreselerin kapatılması diyor modern eğitim sistemine geçiş değil. Algı işte hemen farklı anlamlar çıkarıyor.

eşim 7 tarih kitabı bitirdi üstad, C dedi :) hani doğru değilse bile rahat ol yalnız değilsin :)

@kadirgali huseyin olmayan adam

abi bi soruda verilen şıkkı sebep sonuç içerisinde inceleyip, başka bi soruda düz mantık "sadece kapatılması diyor" şeklinde incelersek tarihin içinden çıkamayız ki. Medreseleri niye kapatmışız sorusunu sormamız gerekiyor, e o da çağdaşlaşma.

Keza sorunun cevap anahtarında da açıklama olarak "medreseler çağın gerisinde kalmış eğitim kurumları olduğu için kapatılmıştır" diyor.

cevap anahtarı yanlış basılmış diye de avutamıyorum kendimi, soru bankasını yırttım valla sinirden :D

konu tevhid-i tedrisat kanunu. laik eğitim sistemi batıda, biz de onu uygulamışız.

ben evvelki sene dershaneye giderken kpss tarih hocası "arkadaşlar kadınlara seçme ve seçilme hakkını ilk biz verdik diye diye bir şey yok, sorulara ona göre cevap verin demişti." capste ilk o şıkkı eledim görünce :/ mantıklı değil belki ama not düşeyim dedim.

baktım da bi bizden önce dünya siyasetinde etkili bi tek ingiltere vermiş o da bizden 5 yıl önce "kısıtlı bir katılım imkanı" vererek izin vermiş buna.

Fransa 1944'te, medeni kanunu aldığımız İsviçre bile 1971'e bu hakkı vermiş kadınlara. keza avrupadaki büyük devletlerin neredeyse hepsi bizden sonra vermiş. en azından viki öyle diyor.

@akatreil soruda sana öyle bi ek bilgi verilmiş mi? Ben göremedim açıkçası. Çok farklı düşünmek için zorluyorsun. Sen sadece soruda sana verilenle ilgilenmelisin.

Sen onu öyle yorumluyorsun. Ama ben nasıl düşünüyorum: bizim kabul ettiğimiz rejim Cumhuriyet. Cumhuriyetin ilkelerine göre; Türkiye Cumhuriyeti'nin tüm vatandaşları kanunlar önünde eşit. Yani, erkeklere seçilme hakkı varsa kadınlara da olmalı. Medeni kanunla kadınları sosyal hayatta eşitlediler ama siyasal alanda geri kaldı ve bu yine bizim Cumhuriyet rejimimize uymayan bir şey. Yani rejim tam anlamıyla oturmamış oluyor. Diğer devletlerde rejim belli sonuçta. Siyasal hak yoksa bile, rejimleri uygulanıyor. O yüzden kadınlara da seçme hakkı verilerek; rejim düzene oturtulmuş olur. Batılılar nasıl kendi rejimlerini tam olarak uyguluyorsa, biz de farkı kapatmak için kendi rejimimizi uygulamış oluyoruz. F

Ben niye sizden farklı düşünüyorum. :D

@barbara herhalde barbara manken olan

ona bakarsan soruda avrupanın metrik sistem kullandığı yada latin alfabesini kullandığı da verilmemiş. ama biliyorsun onları kullandığını. işte türk kadınına da seçme seçilme hakkı avrupadaki kadınlardan önce verilmiştir diye bir durum var. en azından böyle öğretildi hep bize. irbat'ın hocası farklı söylemiş mesela ama bu sene dershane hocamız da bize söyledi "ilk biz verdik" şeklinde.

@akatreil :D yahu kitabı bi aç bak istiyosan. :D

Ben rejimle alakalı diyorum. Batılı devletlerin rejimleri belli. Bizim rejimimizde de türk vatandaşları eşit diyor, kanun önünde. Adamlar gidiyor, medeni kanun alıyor, isviçreden. sosyal hayat oluyor ama hala rejim uygulanamamış oluyor, çünkü kadınlar seçime gitmiyor. Yani türk vatandaşı kanun önünde eşit olmamış oluyor anayasamıza göre. Adamlar da bakıyor, batıda rejimler belli, biz de eşitlenelim diye bize de seçme hakkı veriliyor. Bunun ilk verilmesiyle alakası yok ki, benim amacım koyduğum Cumhuriyet rejimini tam anlamıyla uygulamak. Rejimimi uygularsam, farkı kapatırım. Onlarda seçme seçilme olmayabilir ama rejim belli yani.

Neyse ya, sen anladığın gibi çöz yine. :D Herkes farklı düşünüyor. Belki ben yanlış düşünüyorumdur. :)

@barbara herhalde barbara manken olan

işte sorun orada, sen diyorsun ki "isviçreden medeni kanunu aldık, kadınlara eşitliği getirdik ama aaa kadınlar seçime gidemiyor bu nasıl eşitlik"

o medeni kanunu aldığımız isviçre, kendi kadınlarına seçme seçilme hakkını 1971 yılında vermiş. yani bizden 47 yıl sonra.

ayrıca dediğin çok saçma soruya göre, soruda seçme ve seçilme hakkının verilerek "avrupadaki kadınlar ile türk kadınları arasındaki farklılığın kapatıldığı" iddia ediliyor ama sen onlarda seçme ve seçilme hakkı yok ama önemli değil o, biz veriyoruz farkı kapatıyoruz diyorsun.

Bildiğim kadarıyla medreselerdeki eğitim sistemi batıdakinden kötü kabul edilmiyordu. Eğitim sistemini; devrimlere ve özellikle de dil devrimine muhalefeti önleyebilmek ve merkezi otoriteyi güçlendirmek adına tek çatı altına almak için "tevhid-tedrisat kanunu" sonrasında medreseler de bir emirle kapatılmıştır.

en az bi çeyrek.

Biz iki tane set, bi tane beşi bi yerde filan takmıştık.
Bence en azından bi yarım takmalısın.
Ya da ben biraz savurganım bilmiyorum.

yol yakınken mesafe koy arana karşı tarafla. zorla bilezik taktırmalar falan...

yarım altın tak.

yarım takacağına çeyrek tak. demek istediğim, fazla uçmadan, altın takmak istiyorsan çeyrek tak, kardeşine iyi bir jest yapmak istiyorsan tam altın tak. yarım arada bişey. ne öylesin ne böyle.

Tam takma, evlenmiyolar sonuçta. Sözde çeyrek, nişanda yarım, düğünde tam :p

Zorla altın istemek de nedir zaten orayı kaçırmışım. Yol yakınken vazgeçilse en hayırlısı olur tabii ki.

zorla bilezik..cok arsiz yere dusmussunuz allah kolaylik versin. yapmak zorunda degilsiniz kiz evlenmek istiyorsa ailesinin sacmaliklarini engelleyecek. ben olsam inadima ceyrek takarim. inat yapmazsam yarim.

Ben zorlamalardan nefret ederim.yapacagim varsada yapmam.ne o oyle dayatmaylami olur bu isler,gonulden,icten gelmeli.madem dayatiyolar cokta istiyosan ceyrek yap.

Ben kardeşimin eşine nişanda inci seti almıştım, düğünde de bilezik taktım.

edit: görümce olduğun için nişanda yarım takma bence ya. bir de pırlanta sakın alma, yazık günah sonra satmak istese bir şey etmiyor tamamen zarar bir şey o bakımdan.

max yarım.o kadar meraklılar ise tam ya da cumhuriyet bile taksan bıdı bıdı ederler.

kıyafet ne alaka iş basvurusu mu bu?

Girebilirsin, neden giremeyesin?

Kıyafetin düzgün olsun. Takım giymene gerek yok, gömlek pantolon yeter bence. Bu havada pişme boşuna.

Marmara üni. Üretim yönetimi ve pazarlama mülakatında yazılı sınavda şöyle bir soru gelmişti iki yıl önce: pazarlama stratejilerini beğendiğiniz bir firmanın stratejilerini anlatınız, ne yönden beğendiğinizi gösteriniz". böyle birşeydi.

sözlüde ise kendini tanıtmanı, eski okulunu tanıtmanı, niye marmara üni. seçtiğini, neden işletme yüksek lisansı istediğini ve neden tezsize başvurmadığını açıklayabilirsin. örnek bir cevap listesi yazayım sana:

1985 istanbul doğumluyum. annem babam ablam şu şu şu mesleklerden (maalesef buna takılan insanlar oluyor, eğer mühendis, mimar, öğretmen, doktor vs. varsa ailede bunları söylemekte fayda gördüm hep). Şu şu şu sebeplerle bilgisayar mühendisliğini seçtim (bunun kendi seçimin olduğunu, seçimi yaparken iyi düşündüğünü ve iyi ki de bu seçimi yaptığını göstermen lazım). Lisans eğitimimde şu şu şu teknik konuları alırken şu şu şu projelerde bulundum. Grup çalışmalarımız oldu ve bazılarında 3 kişilik projelerde proje yöneticisi konumundaydım ve deadline belirleme, görev dağılımı yapma gibi yönetici becerilerimi burada gördüm. Aldığım teknik eğitim, bir bilgisayar mühendisi için tatmin edici seviyede olsa da, kendimi insan-iş-proje yönetimi gibi konularda iş hayatında geliştirirken bunları yüksek lisansta alacağım temellere bağlamak istiyorum. Aslında tezsiz programlar da var, fakat çalıştığım firma gün içerisinde derslere gidebilmem için esneklikler sağladığı için tezli programlardan daha çok fayda alabileceğime inanıyorum. Bunun yanında vermediğim 20 000 tl. ile de mesleki hayatımda kendime farklı şeyler katabilirim. Bunlara ek olarak ders programlarınızı inceledim ve diğer üniversitelerde olmayan şu şu şu derslerin olduğunu gördüm, bunlar öğrenim hayatımda görmek istediğim, fakat bölümümün bana sunmadığı derslerdi. falan filan diye gireceksin hacı işte.

yüksek lisans mülakatında kıyafete dikkat eden görmedim, ha yine paspal gitme tabii.

benim bölümüm başkaydı ama genelde sorulan sorular aşağı yukarı aynı oluyor. "neden bu bölümü tercih ettin?" "neden bu üniversite" gibi. kendi bölümünde yapmıyorsun gerçi ama lisans tezini filan sorabilirler. işletme ile ilgili temel terimleri bence mutlaka sorarlar. bana da başvurduğum bölümle ilgili temel bazı şeyleri sormuşlardı, yazılı sınavda da gündemde olan bir projeyi eleştirmemizi istemişlerdi.

soruların hiçbirini bilemesen bile kararlı durman bence de önemli, ben kendi mesleğimle ilgili çok basit bir soruyu bir anda hatırlayamamıştım ve onu da söyledim gülerek "heyecandan hatırlayamadım" diye. kasma yani, başarılar şimdiden.

sorsan çocuğu için canından vazgeçer ama sigarasından kahvesinden vazgeçemez. bırak içsin, marifet sanki. hasta, engelli bir bebek dünyaya getirdiğinde de oturup ağlasın. hiç müdahale etme.

bir arkadaşıma doktoru, kulaklarımla duydum, sigarasızlığın vereceği stres bebeğe daha çok zarar verir, günde 3 taneye kadar izin veriyorum dedi.

bir arkadaşım bildiğin içmeye devam etti, fas-fus, aynen.

bir arkadaşım azaltarak içti, ama içti. günde 10 tane falan içiyormuştur kesin.

diğer tanıdığım tüm insanlar şak diye bıraktı. bunların %95 i bebeğin kafası vajinadan çıktığı an geri başladı.

bendeki gözlemler bunlar. hepsinin bebeği sağlıklı, en azından şimdilik.

edit: kahvenin yasak olduğunu dahi bilmiyordum.

kerbee'nin ilk söylediği şeyi ben de duymuştum.

benim annem de sigara tiryakisi ama hem bana hem de kardeşime hamile olduğu zamanlarda, hamile olduğunu öğrendiği anda sigarayı bırakmış. emzirme olayı bitene kadar da içmemiş, sonrasında da aynen devam.

millet çay kahve içmiyor, hele hamilelik şekeri çıkanlar canları çekse dahi çoğu şeyden kendini mahrum etmek zorunda kalıyor. tamam bebeğe belki şansa bir şey olmaz içtiği halde de, insan niye böyle bir risk alsın ki? kendi zevki o riskin gerçekleşmesinden çok mu önemli?

geçen de başkasından duydum, kız doktorun yapma dediği ne kadar hareket varsa yapmış "ben hamileyim hasta değilim" tribiyle, şimdi de düşük riski var diye doğuma kadar yatakta yatacakmış. birkaç aylığına dişini sıkmak zor geliyor millete, çocuk doğduktan sonra ne yapacaklar çok merak ediyorum.

başka bir doktor bulabiliyorsan onunla görüştür, seni dinlemez ama onun dediklerini göz önünde bulundurur mutlaka.

@ dust in the wind; doktorunu öğrendim bugün laf arasında ve gelir gelmez araştırdım, birkaç yorum buldum kendisiyle ilgili hoş olmayan ve kayıt ettim, göstereceğim, bu konularda hiçbir tecrübem olmadığı için görüştürebileceğim kimse yok, en azından gittiği doktorla ilgili söylenenleri bilmesini sağlayacağım, dediğiniz gibi benim dememle değişecek bir şey değil bu ama elimden geleni yapıyorum işte..

Bir arkadasim,3 hamileligindede sigarayi birakamdi ve icti.sonuc cocuklar buyudu ama hala dr.gelemiyorlar bunlarin en basinda astim geliyor,ve en ufak hastaligi bile cok agir geciriyorlar.

bir dal sigaranın bebeği 17 dk boyunca nefessiz bırakmış gibi olacağını söyle. kendi 17 dk nefesini tutabilirse içsin. ayrıca nikotin bandı kullanabilir. ama bebeği nikotin bağımlısı yapabilir. yine de CO içmesinden iyidir.

yavaş azaltarak sigara bırakılmaz. hamileyken sigara içen kadın anne olmamalı bence.

bence sinirlenmeye hakkı yok. erkek haklı.

Erkek köküne kadar haklı. Dünya hali neyin ne olacağı hiiç belli olmaz. Madem ev istiyor kız , sıfırdan kredi çekin bu mal mülk vs onların aylık getirisini de krediye bağlayın.

güvensizlik değil, beraberken elde ettikleri kazanç ile gelmemiş ki o ev. bu durumda kararı erkek verir, erkek istemezse satmaz. kadın tarafının dolaylı yoldan hak iddia etmesi yanlış.

Sinir olunur tabii.. ictenpazarlilik..ama adam satmazsa satmaz tabii bunun uzerinede kadinda adama guvensiz davrandi mida hiiic ileride suc olmasinn..

Hadi bi gidi yaa boyle evlilik mi olurr..evlilik=birlik beraberliktirr..

evlilik konseptini anlamamis bir adamla evlenmis kadin, yazik. adam kadina guvenmiyorsa niye evleniyor, kadinin kotu planlari olabilecek kapasitesi varsa ve adam farkindaysa bu evlilik zaten sacma. yoksa adam tam bir hiyarlik icinde. anne vs falan bahane...

güvensizlikle ne alakası var... anne vasiyeti diyor...annem bana vasiyet etse ben de satmam... kadın tarafı gereksiz yere sinirleniyor... gereksiz kapris yapıyor...

Annem vefat etmeden önce böyle böyle dedi o yüzden satmam diyorsa bildiğin öküzlük yapmış. Haa öyle değilse sadece satmak istemiyorsa sonuna kadar haklı.

erkek haklı, üstüne öneride getirmiş daha ne olsun.

benim fikrim de erkek tarafının haklı olduğu yönünde. evet evlilikten sonra hayat müşterek ama evlendiğim adamın daha önceki birikimleri hakkında "şunu sat bunu sat" demem şahsen.

Bu kadınla bu evlilik zor yürür.

Kadın haksız. Kadın yiyici.

erkek haklı beyler

hakli. kadin bedavaci gibi geldi bana.

Evlilik, ortak bir hayat birliği. Şimdiki evleri 150.000 etse, 300.000 lik evde oturmak için geri kalan 150.000'lerini evlilik içinde birlikte ödemeyecekler mi? Bu süreçte, kadın bu adama elinden gelen her türlü destekte bulunmayacak mı? Eğer bunlar olmayacaksa kadın bok yesin. Ama ortak bir hayat birliği içerisinde, maddi imkanlarının elverdiği ölçüde, daha rahat bir hayat sürme imkanları varsa, buna karşı "annem böyle istedi" diyerek karşı çıkmak oldukça garip. Annesi "evliliğinin 10. senesinde boşanmanı istiyorum yavrum" diyerek ölseydi, 10. yıldönmlerinde karısını mı boşayacaktı bu adam?

Annesi belli ki klasik o eski dönem kadınlarının gelinden korktuğu gibi korkmuş, biraz da cimrilik ve güvensizlikle böyle bir söz söylemiş. Ama sırf bu yüzden bu hayatta süregelen bir ilişkiyi bu noktaya sürüklemeye değmeyeceğini düşünüyorum. Her vasiyet, mantık çerçevesi içinde kabul edilebilir.


Ben erkek olsam bu kadar diretmezdim. Kadının yerinde olsam da madem kira gelirlerini bana veriyor, o zaman biriktireyim de yeni ev için peşinatımız olsun diye düşünürdüm. Her iki taraf da fikirlerini açıkça belirttikten sonra daha fazla diretmenin manası yok çünkü.

oha. kafayı mı yedınız sız ya? annesının topragı bol olsun da kotu nıyetlı mıymıs nedır. cocugunun ıyılıgını dusunursun de karısıyla bolusmesını ıstememek ne demek. bırakmıssın göçüp gitmişsin sana ne gerısınden. yattıgın yerden ıkı ınsanın hayatını yonlendırıyorsun hala.
adam da tam bir öküz çıkmış. bu ev annemden kaldı onun hatırası var burası kalsın satmayalım kredı mı cekıcez ne yapacaksak yapıp dıledıgımız gıbı bır ev alalım dıyebılırdı. olayı acıkca anlatıp kalp kırmasına ne gerek var.
kadın da kabalık etmıs dıger yandan. annesınden kaldıgını bıldıgıne gore hıc bu evı konu etmeyıp yenı eve cıkalım demelıydı.
ne tuhaf evlılıkler ya.

Adam haksız. Adamın haklı olduğu tek yön annesinin vasiyetine uymak istemesi. Ama annesi yanlış biliyormuş. (Kanun vefattan sonra da değişmiş olabilir tabii, vasiyet ne zaman yapıldı bilmiyorum)

Yanlış bildiği konu şu:
İlerde boşanma olursa adam satılan ev bedeli kadarını evlilikten önce edindiğini ispatlayabilir. (Burada miras durumu var, evlilik öncesi edinilmiş mal yok ama eğer boşanma sonrası erkeğe kalma durumu varsa satılsa da tutarı kadarı kalır zaten.)

Evlilik birlik beraberlik demektir. Benim malın senin malın denmemesi lazım. Güvensizlik varsa illa başka bir yerlerden o evlilik patlar zaten. Anne istemeden de olsa karı koca arasına bu güvensizliği sokmuş oldu. Anne çevresinde gördüğü olumsuz kişilerden etkilenmiştir mutlaka ve haklı da. Böyle mal mülk hesabı yapan çok insan var.

Boşanmada tapu kimin üstüne olursa olsun paylaşım tapu ortakmış gibi yapılacak. Evlilik öncesi edinilen tutarı ispat edip ayrı tutma hakki saklı kalmak şartı ile.
(Benim bildiğim en son böyleydi, değişiklik falan oldu mu bilmiyorum. Hukukçu arkadaşlar yanlışım varsa düzeltirler zaten)

Kadın o evde oturmak istemediğini söylemiş. Adam da kiralarla istediğini al demiş. Kadın o kiralarla başka ev alabilecek mi? Öyle olsaydı onu önerirdi, satalım üstüne krediyle ekleme yapalım demezdi değil mi.

Adam kadını dinlesin.

şimdi kendimi kadının yerine koyuyorum, bi adamla evlenmişim, adamın önceden gelen bi mülkü var, üstüne koyacağımız parayı da çalışıp beraber ödeyelim diyorsam bunu kabul etmesi lazım.
yiyicilikle hiç alakası yok, ya bir gün boşanırsam diye evlenilmez ki.
hem yatırımları çocuklarına kalacak sonuçta.
ne analar var diyorum sadece, yattığı yerden bile karı kocayı birbirine düşürmüş.

erkek haklı.bi kadın olarak bunu ben istemem zaten evlendiğim kişiden.anlayışla karşılarım.bunun güvenle bi alakası yok.insallah adam aptallık yapıp da satmaz.adam kira gelirleriyle odeyelim demiş kadın niye yanaşmıyo buna.adamın derdi para pul değil demek ki.hem mantıklı düşünüyo hem de annesine verdiği söze sadık kalmaya calısıyodur.

ayrıca ben de anne oldugumda ben de boyle isterim.nasıl aşkla evlenen insanlar 2 yıl sonra boşanıyolar birbirlerinden nefret ederek.dünyanın binbir türlü hali var.

adam haklı. çok güzel düşünmüş, kadında iş yok.

Ahahah bu nasil güvensizlik diyen kezopatlari cok gördü bu gözler:) Bosanirken mahalle karısına bagliyorlar para koparmak için o prensesler. Tabii ki erkek haklı sakın satmasın, mümkünse de o karıyı boşasın.

kadın haklı. evlenince hayatı paylaşıyorsunuz, o adamdan/kadından çocuk yapıyorsunuz, hastalanınca bakıyorsunuz vs vs. yani o saatten sonra onun eviymiş anasından kalmışmış babası demişmiş olmaz.

her türlü en ekonomik nasıl çözülecekse o şekilde çözülmeli.

aynı şeyi ters olarak düşünüyorum, kızın babası ev bırakmış olsa, erkek de bu şekilde istese düşüncem yine aynı olurdu.

bekar arkadaşlar alınmasın ama evlilik sorumluluğu ve evlilik hayatı başka birşey, hele de "boşan" diyenlere "bekara karı boşamak kolay" diye boşuna dememişler diyorum.

ben kadının yerinde olsam, inanılmaz sinirlenirdim. ve evet konu ev mev meselesi değil, güven meselesi.

kadın haklı. kadın haklı diyen tüm arkadaşlar çok güzel açıklamışlar sebebini. ben de kendimce anlatayım:

kadın annenden kalma malı-mülkü satıp orda burda yiyelim demiyor. bana şunu al, bunu al demiyor. bana ayrıca ev alıp üstüme yap demiyor. yine ev alalım diyor, daha iyisini alalım diyor. kredi çektiklerinde müşterek hayat akışında birlikte ödenecek, o evde birlikte yaşanacak, ileride çoluk-çocuğa kalacak.

sıfırdan kredi çekip ev almak böyle bir imkan varken çok mantıksız bence. ama işte kadında da hata şu: en kalınından ben şu evi beğendim, al o zaman diye direteceksin, misss gibi krediyi çektireceksin kocana paşa paşa ödeteceksin, madem öyle işte böyle hesabı. ama adam uyanık; annesinin evini karısına çok görüyor ama krediyi çektirmeyi biliyor, karısını da kefil yazar kesin krediye. adam boşanırsak düşüncesiyle yaşıyor zaten, kadını boşar, kadının üstüne krediyi yıkar, gider annesinin evlerinde paşa paşa oturur.

adamın böyle yapmasının sebebi; kişi, kendinden bilirmiş işi durumu. miras, vasiyet fasa-fiso.

şimdinin-geleceğin anneleri, babaları, karıları, kocaları; bunları okur musunuz lütfen:

www.taa.gov.tr
www.kadininstatusu.gov.tr

Evlilik yasalarla tanımlanmış bir birliktelik. Kafamıza göre değil, yasalara göre karar vermemiz gereken durumlar var.

2002 tarihinden sonra yapılan evliliklerde mal paylaşımı (mal rejimi seçimi yapılmamışsa)tapu kimin üzerine olursa olsun eşit paylaşılıyor. miras ve evlilik öncesi edinilen mallar eşit paylaşıma dahil değil. Eşit paylaşım evlilik süresince edinilen mallar için geçerli.

Adam ya da kadın evlilik öncesi araba/ev aldı veya miras kaldı. Evlendikten sonra bunu 50 tl ye satıp 70 tl ye yeni bir araba/ev aldılar. Boşanmada 20 tl paylaşılır. 50 tl kimin tasarrufuysa onun olur. birinci mal kadının üzerine diyelim ikinci de adamın üzerine alındı. Hiç fark etmez. Paylaşımda kadın 60 tl alır adam da 10 tl alır.

Adamın annesi "boşanırsanız evin yarısı kadına gider" gerekçesiyle satılmamasını vasiyet etmiş. Boşanma durumunda vasiyetle kanun örtüşüyor. Annenin vasiyetine ters bir durum yok. Evi 100 tl ye sattılar diyelim. Boşanırken 100 tl, yani annenin oğlu için biriktirdiği miktar yine oğlunda kalacak.

2002 tarihinden önce evlendim. Kanun değişikliği sırasında üzerime olan mallar vardı. Eğer isteseydim malların boşanmada eşit paylaşılmaması için işlem yapabilirdim. Yapmadım. Çünkü evlilik bu değil.

Öyle bilir bilmez akıl vermeyin. Bekara karı boşamak kolay diye boşuna dememişler.

Evlilik birliği ticari anlaşma şekline dönmemeli. Dönüyorsa o evlilikten bi cacık olmaz.

Kadın tarafı kızmakta haklı. Çünkü adamın getirdiği gerekçe evlilik birliği içinde kabul edilebilir değil.
Adam, "Hayatım, bu evi satmadan yeni bir alsak, annemin evi de kalsa. onu da kiraya veririz. kredi ödemesini destekler. Kredi bitince de ev elimizde kalmış olur" deseydi anlardım.

Burada çok kereler dile getirdim, bu örnek vesilesiyle tekrar diyeyim.

Evlilik ben kalarak biz olabilme sanatıdır. Biz olmayı beceremeyenler veya ben kalamayanlar için zorlu bir süreçtir. Ya sonu gelmez ya da mutsuz olunur. O yuvada da sağlıklı çocuk yetişmez.